back to top
Çarşamba, Kasım 12, 2025
Ana SayfaFokusFOKUS | Türkiye-Suriye İttifakı

FOKUS | Türkiye-Suriye İttifakı

Türkiye ile Ahmed Şara liderliğindeki yeni Suriye yönetimi arasında ne tür bir ilişki kurulacağı ve özellikle PKK/YPG meselesinde sürecin nasıl işleyeceği cevabı en fazla merak edilen konuların başında geliyor. Kanlı iç savaş boyunca Suriye halkının hem insanî hem de askerî alanda, yanında yer alan belki de tek ülkenin Türkiye olması, 8 Aralık’ta Esed rejimini deviren muhalif güçlerin Türkiye’nin koruması altında olan İdlib’ten yola çıkması ve devrimin başarıya ulaştığı ilk anlardan itibaren iki yönetim arasında kurulan diyalog yeni dönemde tesis edilecek ilişkinin özelliklerine yönelik olumlu işaretler barındırıyor. Meseleye bu açıdan bakıldığında iç savaş yılları boyunca en zor zamanlarında Suriyelilerin yanında olan ve bunun sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri bedellerini ödeyen Türkiye’ye ahde vefa ilkesi bağlamında Suriyelilerin bir karşılığı olarak okumak mümkün. Benim bu yazıda odaklanmak istediğim, duygusal, dini ve tarihsel birtakım bağların dışında, tamamen materyal ve rasyonel unsurlar göz önünde bulundurduğunda Türkiye ve Suriye’nin kaçınılmaz bir biçimde doğal bir müttefiklik ilişkisi içerisinde olması gerektiğidir. PKK/YPG’den Suriye’nin temizlenmesi, İsrail’in saldırganlığına karşı koyulması ve İran kaynaklı fitne hareketleri ile mücadele edilmesi sürecinde Türkiye Suriye’nin doğal ve vazgeçilmez müttefikidir.

Ahmed Şara ve Suriye’yi Bekleyen Meydan Okumalar

Suriye yönetiminin önünde çözülmeyi bekleyen birden fazla meselenin olduğu muhakkak. İşlevsel ve güçlü bir devletin kurulması, çeşitli etnik ve dini yapıları barındıran Suriye’nin tüm tarafları kapsayan bir yönetim modelini oluşturabilmesi, yıkılmış ülkenin tekrar imar edilmesi ve ekonominin güçlendirilerek vatandaşlarına müreffeh bir ülkede yaşama fırsatı verilmesi yeni yönetimin masasındaki ana konu başlıkları olarak sıralanabilir. Tüm bu meydan okumalarının üstünde, her şeyden önce halledilmesi gereken başlıca mesele şüphesiz ülkede güvenliğin ve asayişin tesis edilmesi. Güvenlik sorunu çözülmeden, yeni yönetim hem kendisini hem de halkı iç ve dış saldırılara karşı güvene almada başarıya ulaşması mümkün değil.

Suriye’de seçimlerin yapılması, seçilenlerden oluşan bir yasama organının, meclisin açılması muhakkak orta ve uzun vadede kalıcı bir devlet tesis etme açısından kaçınılmaz. Fakat seçimlerin ve hatta meclisin güvenliğinin sağlanması kuşkusuz daha önemli. Suriye’de yeni yollar, meskenler, ticarethaneler kurulmalı, insanlara barınabilecek bir yer, çalışabilecek, ticaret yapabilecekleri iş yerleri açılmalı. Bu yerler aynı zamanda bombalardan, çeşitli saldırılardan hatta işgal girişimlerinden korunup güvenlikleri sağlanmalı. Suriye’de önemli sorunlardan bir tanesinin de çeşitli etnik grupların yönetime dahil edilmesi ve yeni sisteme sorunsuz bir biçimde entegre edilmesi olduğu aşikâr. Etnik ve dini grupların seçme ve seçilme hakkı, adaletli bir yönetimle muhatap olma hakları kadar ve belki daha da fazla önemli olan onların can, mal ve ırz güvenliğinin tesis edilmesidir. Velhasıl, güvenliğin ve asayişin sağlam zeminlere oturmadığı bir Suriye’nin geleceğe uzanması ve ayakları yere basan güçlü bir devlet oluşturması mümkün değildir.

Suriye’nin güvenliğini tehdit eden başlıca unsur kuzeydoğu bölgesini işgal eden PKK/YPG terör örgütüdür. ABD destekli terör örgütü yeni yönetimin tüm çağrılarına rağmen silahlarını bırakmamış ve ele başları ülkeyi terk etmeyi reddetmiştir. Türkiye’nin PKK/YPG meselesindeki pozisyonunu, konuya bakışını bir süreliğine tamamen dışarıda bırakarak olaya sadece Suriye açısından bakalım. PKK/YPG’nin ABD’nin açıktan desteği, İsrail’in ve bazı batılı devletlerin dolaylı desteğiyle Suriye’de varlığına devam etmesi durumunda öncelikle Suriye’nin üniter yapısını sağlamasının mümkün olmadığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Suriye yönetimi kendi topraklarının önemli bir bölümünde adeta Demokles’in kılıcı gibi sallanan ve hiçbir zaman kendisine karşı bir saldırı girişiminde bulunmayacağından emin olamayacağı ‘silahlı bir terör örgütü’ ile hayatını devam ettirmek zorunda kalacak. PKK/YPG’nin Suriye’nin tarım arazilerinin ve petrol kaynaklarının çok büyük bir bölümünü işgal etmesinin ekonomik zararları bir yana, sadece ülkenin bütünlüğü yönüyle meseleyi değerlendirdiğimizde PKK/YPG var oldukça Suriye’nin başarısız/aciz devlet (failed state) kategorisinden çıkmasının oldukça zor olduğu rahatlıkla anlaşılabilir.

Suriye’nin güvenlik açıklarının halihazırda en büyüğü PKK/YPG varlığı olmakla birlikte, İsrail’in Golan tepeleri üzerinden genişlettiği işgal ve ülkenin içlerine kadar hâlâ devam ettirdiği hava saldırıları da bir diğer sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna ek olarak Lübnan sınırında ve ülkenin batısındaki sahil kıyısında Şebbiha artıkları ile Hizbullah vb. İran milislerinin faaliyetleri de Suriye’nin güvenliğini ve istikrarını tehdit etmektedir.

Yeni Suriye’nin Doğal Müttefiki: Türkiye

Suriye’nin içinde bulunduğu konjonktürü düşündüğümüzde, Türkiye ile olan kuzey sınırı haricinde her taraftan ciddi güvenlik açıkları bulunduğu ve meydan okumalarla karşı karşıya olduğu rahatlıkla söylenebilir. Suriye hem İran ve İsrail gibi iki bölgesel güç ile hem de PKK/YPG terör örgütü ile Hizbullah gibi Şii milislerle baş etmek zorundadır. DEAŞ vb. aşırıcı örgütlerin Suriye sahasında tekrar hortlama ihtimali de diğerleri kadar olmasa da ciddi bir tehdit olarak varlığını sürdürmektedir.

Bu şartlar altında Suriye’nin Türkiye ile stratejik bir iş birliği içerisine girmesi kaçınılmazdır. 8 Aralık öncesi yeni Suriye yönetimi ile Türkiye arasında geliştirilen dostane ve güvene dayalı ilişkiler, Türkiye’nin vicdani ve insani duruşu ile Suriye halkının yanında sonuna kadar yer alan tek ülke olması, dini ve tarihsel bağların hepsi bir kenara bırakıldığında dahi salt materyal ve rasyonel çıkarlar iki ülkeyi kaçınılmaz bir müttefikliğe sürüklemektedir. PKK/YPG’yi Suriye sahasından silmek Türkiye’nin ulusal çıkarları için ne kadar önemli ise, yeni Suriye hükümeti için de bir o kadar, hatta daha da önemli bir zorunluluktur. Dahası, İran ve İsrail’in bölgesel yayılmacılığı, Suriye üzerinde bir işgal girişimi ya da nüfuz genişletme girişimi Suriye’den sonra en fazla Türkiye’nin ulusal ve bölgesel çıkarları tehdit edecektir. Dolayısıyla, Türkiye ve Suriye’nin önümüzdeki dönemde stratejik ve dostane bir müttefiklik ilişkisi içerisine girmesi çok güçlü gerekçelere dayanan rasyonel bir zorunluluktur.

Dr. Ayhan Sarı, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.
Ayhan Sarı
Ayhan Sarı

Dr. Ayhan Sarı, Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Lisans eğitimini 2015’te Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans derecesini Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden 2017’de aldı. Sarı, doktora derecesini Freie Üniversitesi Berlin Siyaset Bilimi Bölümü’nde “How Ethnic Conflict Changes Ethnic Identity: The Case of Syrian Civil War’’ başlıklı tez çalışmasıyla 2022’de almaya hak kazandı. Çalışma alanları arasında çatışma çözümleri, konstrüktivizm, etnik savaşlar, Suriye ve nitel araştırma yöntemleri bulunmaktadır. Türkiye Araştırmaları Vakfı’nda araştırmacı olarak çalışmaktadır.
E-posta: asari@www.turkiyearastirmalari.org

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments