Çarşamba, Eylül 10, 2025
Ana SayfaFokusCHP’nin Şaibeli Kurultay Yolunda Hukuk Engel mi, Çözüm mü?

CHP’nin Şaibeli Kurultay Yolunda Hukuk Engel mi, Çözüm mü?

Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Kongresi ve 38. Olağan Kurultayı etrafında yaşanan tartışmalar, siyasal partiler hukukunun temelini oluşturan hukuki altyapıyı ve yargı denetimini yeniden gündeme taşımıştır. İstanbul ve Ankara’da açılan ceza ve hukuk davaları karşısında CHP, hukuk sisteminin gerekliliklerini mi benimseyecek, yoksa sloganik söylemlerle süreci yönetmeyi mi tercih edecek? Parti, yolsuzluk soruşturmalarında olduğu gibi bu kez de hukuki muhataplık vermekten kaçınarak görmezden mi gelecek, yoksa hukuken yanıt mı üretecek? Bu meseleyi, Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, Medeni Kanun ve Dernekler Hukuku gibi temel normlar çerçevesinde ele almaya çalışacağım.

Siyasi Partilerin Kongrelerinde Yetkili Mahkeme Hangisidir?

Siyasi partilerin kongre ve kurultaylarında ortaya çıkan usulsüzlükler, hukuki açıdan iptal davalarını gündeme getirir. Bu noktada sorulması gereken temel soru şudur: Kongre iptal davalarında görevli mahkeme hangisidir?

Hukuki çerçeve incelendiğinde görülecektir ki siyasal partilerin kongrelerine ilişkin iptal davaları, dernek kongrelerinin iptallerinde olduğu gibi adli yargının görev alanına girer. Teknik görev terimiyle ifade etmek gerekirse bu davalara bakacak olan mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi’dir.

Siyasi Partiler Kanunu (SPK), siyasal hayatın en temel kanunlarından biridir. Bu yasa, kongre ve kurultaylara ilişkin özel hükümler barındırmaktadır (m. 14, m. 21 ve diğerleri). Dolayısıyla, SPK’da açıkça düzenlenmiş konularda başka bir kanun hükmüne başvurulamaz. Kongrelerin hukuka uygunluk denetiminde bu hükümler, “ölçü norm” işlevi görür.

Kongrelerde seçim yolsuzlukları veya usulsüzlükler söz konusu olduğunda yalnızca SPK değil, aynı zamanda 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Yasa ve medeni kanun 83. maddesi de devreye girer. Bu yasalar birlikte, siyasal partilerin kongre süreçlerinin hukuk önünde değerlendirileceği normatif çerçeveyi oluşturur.

Türk Medeni Kanunu’nun 56-100. maddeleri, tüzel kişilerin temel hukuki çerçevesini belirler. Siyasi partiler de tüzel kişilik yapısı bakımından bu sistemin içinde yer alır. SPK, diğer kurumsal kanunlardan farklı olarak, Medeni Kanun’a hem genel hem de kongre özelinde açık atıflar yapmıştır (SPK m. 121 ve m. 29).

Özellikle SPK m. 121, Medeni Kanun’a; SPK m. 29 ise Dernekler Kanunu’nun 18 ve 34. maddeleri üzerinden Medeni Kanun’a ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na atıfta bulunur. Böylece, SPK’da hüküm bulunmayan hallerde Medeni Kanun’un sistematiği devreye girer. Bu durum, siyasi partilerin yalnızca “siyasetin alanı” değil, aynı zamanda “hukukun alanı” içinde değerlendirildiğinin açık göstergesidir.

Bugüne kadar yargı önüne gelen kongre iptal davalarında usul yönünden ciddi bir tartışma yaşanmamış, mahkemeler görevlerini açık bir şekilde yerine getirmiştir. İlk derece mahkemelerinin verdiği kararlar, Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir. Yargıtay’ın bu konudaki içtihatlarında, özellikle Medeni Kanun’un 83. maddesi referans alınmış ve iptal davaları bu hüküm çerçevesinde sonuçlandırılmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin son dönemde İstanbul il kongresi ve 38. Olağan Kurultayı etrafında yaşadığı hukuki süreçler, siyasal partiler hukukunun hem normatif hem de pratik işleyişini gözler önüne sermektedir. Bu noktada temel referans normlardan biri Türk Medeni Kanunu’nun 83. maddesidir. Anılan madde, genel kurul kararlarının iptaline ilişkin iki aşamalı bir sistem öngörmektedir. Genel kurulda hazır bulunan üyeler, karar tarihinden itibaren bir ay; toplantıya katılmayan üyeler ise karar tarihinde itibaren üç ay içinde iptal davası açabilmektedir. Bu süreler hak düşürücü niteliktedir ve süresi içinde açılmayan davaların daha sonra görülmesi mümkün değildir. Ancak aynı maddenin son cümlesinde yer alan düzenleme, mutlak butlan hallerini istisna olarak saklı tutmuştur. Dolayısıyla, genel kurul kararının mutlak butlanı gerektirecek derecede hukuka aykırı olması durumunda süreye bağlı olmaksızın iptal davası açılabilecektir.

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı bakımından ileri sürülen iptal talebi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda hazırlanan dosyaya dayandırılmıştır. İddialar, delegelerin iradelerinin sakatlandığı ve bunun da mutlak butlan sonucunu doğurduğu yönündedir. Benzer şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede de 38. Olağan İl Kongresi’nde delegelerin iradelerinin sakatlandığı iddia edilmiş ve bu gerekçe ile delegeler tarafından kongrenin iptali talep edilmiştir. Başvuru üzerine İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi ihtiyati tedbir kararı vererek İstanbul İl Yönetimi’ni görevden uzaklaştırmış, yerine çağrı heyeti atanmış ve kongrede seçilen delegelerin görevden uzaklaştırılmasına hükmetmiştir. Bu karar, sürecin olağan bir usul çerçevesinde işlediğini göstermektedir.

Asliye Hukuk Mahkemesi’nin yetkisi ve izlediği usul, Türk hukuk sisteminin genel ilkelerine dayanmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 316. maddesi uyarınca bu tür davalar basit yargılama usulü ile görülmekte, mahkeme önüne gelen dosya üzerinden değerlendirme yapmakta ve telafisi güç zararların doğmaması için ihtiyati tedbir kararı alabilmektedir. Bu çerçevede İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nin verdiği karar, CHP’nin hukuki menfaatini korumaya yönelik bir tedbir niteliği taşımaktadır. Benzer usul, Ankara’da 15 Eylül’de görülecek davada da geçerli olabilir ve Asliye Hukuk Mahkemesi ihtiyati tedbir kararı verebilir.

Yüksek Seçim Kurulunun Verdiği Karar Ne Anlama Gelmektedir?

Bunun yanında, seçim takvimine ilişkin uyuşmazlıklar farklı bir hukuki zeminde ele alınmaktadır. İstanbul’da 39. Olağan Kurultay için hazırlanan seçim takvimlerinin ilçe seçim kurulları tarafından iptali üzerine, söz konusu kararların denetimi Yüksek Seçim Kurulu’na geçmiştir. Anayasa’nın 79. maddesi, Yüksek Seçim Kurulu’na seçimlerin düzen içinde yürütülmesini sağlama görevini yüklemektedir. İlçe seçim kurulu kararlarına karşı yapılan itirazlar YSK tarafından değerlendirilmekte ve YSK’nın verdiği kararlar kesin nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda YSK, tam kanunsuzluk ilkesine dayanarak kesin ve bağlayıcı kararlar alma yetkisini doğrudan Anayasa’dan almaktadır.

Bütün bu süreç, siyasal partiler hukukunun iki farklı alan üzerinden işlediğini ortaya koymaktadır. Bir yandan Türk Medeni Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu, tüzel kişilik temelinde kongre ve kurultayların yargısal denetimini Asliye Hukuk Mahkemeleri aracılığıyla sağlamaktadır. Öte yandan seçim takvimi ve seçim hukukuna ilişkin uyuşmazlıklar, ilçe seçim kurulları ve nihai merci olarak Yüksek Seçim Kurulu tarafından çözümlenmektedir.

CHP’nin Olağanüstü Kurultay Kararı Mahkeme Kararını Ortadan Kaldırabilecek midir?

15 Eylül davasında da mahkeme aynı usulle inceleme yapacaktır. Eğer mahkeme CHP Genel Merkezi’ne çağrı heyeti atarsa bu heyet delegelerden toplanan imzaları kontrol edecek, eğer imzalarda sorun görürse olağanüstü kurultaya gitmeme kararı verebilecektir. Ancak bu karar, delegeler tarafından hukuka aykırı görülürse tekrar mahkeme önüne taşınabilir.

Şu noktayı netleştirmek gerekir:

CHP yönetiminin aldığı “olağanüstü kurultaya gitme” kararı, mahkemenin vereceği bir kararın önüne geçmez. Mahkeme, iptal veya çağrı heyeti atama kararı verirse bu karar hukuken bağlayıcıdır. Parti yönetiminin aldığı siyasi karar, ancak uygulamada fiili bir etki yaratır; fakat hukuken mahkeme kararını etkisiz hale getirmez.

Eğer çağrı heyeti atanırsa bu heyetin takdir yetkisi vardır. Ancak delegeler bu takdirin keyfi veya hukuka aykırı olduğunu düşünürse yeniden yargı yoluna başvurabilirler.

Kısacası, mahkemenin 15 Eylül’de vereceği karar belirleyici olacaktır. Parti yönetiminin aldığı olağanüstü kurultay kararı, hukuken mahkeme kararını durdurmaz; yalnızca siyasi süreci yönlendirme amacı taşır. Eğer mahkeme çağrı heyeti atarsa bundan sonraki süreç heyetin inisiyatifine ve yapılacak itirazlara bağlı şekilde ilerler.

Hadi Dündar, hukukçudur.

Hadi Dündar
Hadi Dündar

Hadi Dündar, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Akademik çalışmalarına Sakarya Üniversitesi’nde Kamu Hukuku alanında yüksek lisans yaparak devam etmiştir. Mezuniyetinin ardından serbest avukat olarak mesleki kariyerine başlamış ve özellikle ceza hukuku, konularında faaliyet göstermektedir.

Hukuki bilgi birikimini, akademik altyapısını ve mesleki deneyimini birleştirerek müvekkillerine etkin ve çözüm odaklı hizmet sunmayı amaçlamaktadır.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments