Çarşamba, Eylül 10, 2025
Ana SayfaFokusYine Yeniden… Fransa’da Hükümet Düşürmek Gelenek Haline mi Geldi?

Yine Yeniden… Fransa’da Hükümet Düşürmek Gelenek Haline mi Geldi?

Fransız siyasetinde artık alışıldık hâle gelen kurumsal tıkanıklık bir kez daha sahneye çıktı. 13 Aralık 2024’te bütçe krizinin gölgesinde Michel Barnier’in yerine başbakanlık koltuğuna oturan François Bayrou, görevindeki onuncu ayını doldurmadan benzer bir akıbetle karşılaştı. Bayrou hükümeti, Meclis’te yaşanan yoğun bütçe tartışmalarının ardından güvenoyu alamayarak düşürüldü. Bu gelişme, Fransa’da “hükümet düşürme” geleneğinin kısır bir döngüye dönüştüğünü ve ülkenin kronikleşen bütçe açığı sorunuyla birleşerek derin bir siyasal istikrarsızlık yarattığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu yazıda, Fransa’da yaşanan son gelişmeleri değerlendirmeye çalışacağım.

Macronizm Karnavalı ve Kamu Borcu Sarmalı

Yunus Emre’nin “söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” şeklindeki veciz sözü, Fransız siyasetindeki gelgitleri anlamlandırabilmenin en uygun yollarından biri olabilir. 2017’de iktidara gelen Emmanuel Macron, göreve başladığı ilk günden itibaren kamu bütçesi açığını azaltma ve Fransa’yı mali disipline kavuşturma vaadinde bulundu. Ancak kaderin ironisiyle, iki dönemlik süreci tamamlanmadan Fransa’nın kamu borcu, kendisinden önceki tüm devlet başkanlarının döneminde yaşanan artışları aşmış durumda. Nitekim ülkenin kamu borcunun faiz ödemeleri 2018’de 35 milyar avro iken 2024 itibarıyla 90 milyar avro seviyelerine yükseldi. Bu rakam, Milli Eğitim Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı bütçelerinin her birinden daha yüksek.

Bugün Fransa’nın kamu açığı, GSYH’nin %5’inin biraz üzerinde seyrediyor; bu da Avrupa Birliği’nin Maastricht kriterlerinde yer alan %3 sınırının oldukça üzerinde. Dolayısıyla Macron’un zaman zaman “keskin sirke küpüne zarar” misali sert siyasi çıkışlar yapması, ülke siyasetinde başbakanların ömrünü daha da kısaltıyor. Nitekim 13 Aralık 2024’te göreve gelen François Bayrou hükümeti, bir yılını dahi dolduramadan 8 Eylül 2025’te Meclis’te yapılan güvenoyu yoklamasında düşürüldü. Üstelik oylamada hükümete karşı kullanılan 394 “ret” oyuna karşın yalnızca 194 milletvekili Bayrou’nun yanında durdu. Bu tablo, Bayrou hükümetinin parlamento aritmetiğinde ezildiğini açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca Macron’u destekleyen partiler ile Bayrou’ya arka çıktığını ilan eden Cumhuriyetçilerin (LR) toplam sandalye sayısı 198 olmasına rağmen Macron cephesi kendi adayının arkasında yekpare biçimde duramadığını da gösteriyor.

Hükümet Sürtüşmesinden Kim Galip Çıktı?

François Bayrou hükümetini düşüren temel mesele, kamu borcunun sürdürülebilirliği için gerekli tasarruf tedbirleriydi. Bayrou, 2026 bütçesinde en az 44 milyar avro tutarında kesinti yapılmadığı takdirde Fransız maliyesinin beş yıl içinde iflas riskiyle karşı karşıya kalacağını dile getirmişti. Ancak söz konusu meblağın biriktirilebilmesi için aile yardımlarının bir kısmının askıya alınması, resmi tatillerin sayısının iki gün azaltılması ve kamu personeli istihdamının daraltılması gibi oldukça radikal önlemler önerilmişti.

Bu tedbirler, özellikle Sosyalist Parti (PS) ve Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) gibi sol eğilimli partilerin siyasal söylemleriyle taban tabana zıt düştü. Nitekim her iki parti de güvenoyu yoklamasında Bayrou hükümetinin düşürülmesinden yana tavır aldı. Bu yönüyle bakıldığında, hükümetin devrilmesinin kısa vadeli kazananları sol partiler oldu. Ancak meselenin daha derin boyutunda asıl kazananın, Marine Le Pen liderliğindeki aşırı sağ Ulusal Birlik (RN) olduğu görülüyor.

Zira PS ve LFI, Temmuz 2024’teki seçimlerin ardından Le Pen’in yükselişini frenlemek amacıyla Yeni Halk Cephesi’ni (NFP) oluşturmuşlardı. Ancak bugün gelinen noktada, hükümetin düşürülmesi RN’in toplumsal meşruiyetini daha da güçlendirdi. Kamuoyu araştırma şirketi ELABE’nin verilerine göre, Fransız halkının %74’ü Bayrou hükümetinin düşmesinden memnun. Bu oran, Michel Barnier hükümetinin devrilmesinin ardından ölçülen memnuniyet düzeyinden %19 daha yüksek. Dolayısıyla sisteme duyulan güven her geçen gün azalırken Fransız halkı bir “çıkış yolu” arayışına yönelmiş durumda. Yeni kurulacak hükümet için yapılan anketlerde, katılımcıların %71’i ideolojik kimliklerden bağımsız “teknokrat” bir hükümeti tercih edeceğini belirtiyor. Ancak dikkat çekici biçimde, halkın %40’ı aynı zamanda RN ve müttefiklerinin mutlaka yeni hükümette yer alması gerektiğini savunuyor. Bu tablo, Fransa’da teknokratik çözüm arayışı ile aşırı sağ söylemin giderek iç içe geçtiğini ve RN’in toplumsal talepleri yönlendirme kapasitesinin arttığını ortaya koyuyor.

“Her Şeyi Durdurun” Rüzgarı Öncesi Gencecik Bir İsim: Sébastien Lecornu

Paris semalarında siyasal belirsizliğin kara bulutları dolaşırken Champs-Elysées’nin ışıklı sokaklarında bu kez “Her Şeyi Durdurun” (Bloquons Tout) hareketinin rüzgârı esmeye hazırlanıyor. Aşırı solcu Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) ile aşırı sağcı Ulusal Birlik’in (RN) ortak biçimde desteklediği bu toplumsal dalganın ülke çapında yarından itibaren etkisini göstermesi bekleniyor. Tam da bu atmosferde, Emmanuel Macron’un yeni bir başbakan atayıp atamayacağı tartışmaları sürerken henüz bu tartışmalar hararetlenmeden genç siyasetçi Sébastien Lecornu başbakanlık koltuğuna oturdu.

Lecornu’nun siyasi kariyerine bakıldığında, son üç yılda Milli Savunma Bakanlığı, Denizaşırı Topraklar Bakanlığı ve Yerel İdareler Bakanlığı gibi kritik görevlerde bulunduğu görülüyor. Ayrıca, Fransa’nın saygın hukuk fakültelerinden Panthéon-Assas Üniversitesi’nde kamu hukuku alanında uzmanlaşmış bir isim olması, bürokratik kapasitesi açısından ona güçlü bir profil kazandırıyor.

Ne var ki, Macron’un tercihi üzerinde asıl tartışma tam da bu noktada yoğunlaşıyor. Zira Fransa ekonomisi iflas riskinin gölgesinde iken, Cumhurbaşkanı’nın tercihini ekonomiden ziyade dış politika ve hukuk alanında tecrübesi öne çıkan bir figürden yana kullanması ciddi eleştirilere neden oluyor. “Her Şeyi Durdurun” hareketinin talepleri incelendiğinde ise alım gücünün artırılması, vergilerin düşürülmesi, çalışma hayatında daha güçlü sosyal güvenceler sağlanması ve genç girişimcilerin iş hayatına girişinin kolaylaştırılması gibi somut ekonomik beklentilerin ön planda olduğu görülüyor.

Dolayısıyla Macron’un Lecornu tercihinin, söz konusu taleplere ne ölçüde cevap verebileceği meçhul. Hatta bazı çevrelere göre bu tercih, toplumsal tansiyonu düşürmekten çok yükseltme potansiyeline sahip. Bu bağlamda, önümüzdeki günlerde Fransa’da yeni bir “Sarı Yelekliler” (Gilets Jaunes) hareketinin patlak vermesi ihtimali ciddi şekilde gündeme gelmiş durumda.

Sonuç

Fransa siyasetinde son bir yıl içerisinde yaşanan gelişmeler, ülkenin derin bir çıkmazın eşiğinde olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. François Bayrou hükümetinin kısa sürede düşmesi ve Sébastien Lecornu’nun yeni başbakan olarak atanması, Beşinci Cumhuriyet’in kurumsal yapısının artık kronikleşen mali sorunları taşıyamadığını gösteriyor. Bütçe açığı her geçen yıl büyürken Maastricht kriterleri sürekli ihlal edilmekte; kamu borcu faiz ödemeleri ise temel bakanlık bütçelerini aşar hâle gelmiş durumda. Bu tablo, ekonomik sürdürülebilirliği zorladığı kadar siyasal karar alma süreçlerini de felç ediyor.

Buna paralel olarak toplumda derinleşen hoşnutsuzluk, “Her Şeyi Durdurun” hareketi etrafında somut bir siyasal mobilizasyona dönüşüyor. Alım gücü, sosyal güvenceler ve vergiler gibi doğrudan gündelik hayata dokunan talepler, iktidarın önceliklerinden farklı bir yönelim sergiliyor. Macron’un ekonomik kriz karşısında dış politika ve hukuk kökenli bir ismi başbakan olarak tercih etmesi, çözüm üretmekten ziyade gerginliği artırma riski taşıyor.

Önümüzdeki dönemde Fransa’yı daha sert kemer sıkma tedbirleri, buna karşılık yükselen toplumsal protestolar ve aşırı sağın meşruiyetini pekiştirdiği yeni bir siyasal iklim bekliyor. Bu süreç, Fransa’nın Avrupa içindeki rolünü de doğrudan etkileyecek bir kırılma anına işaret ediyor.

Salih Kaya, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.

Salih Kaya
Salih Kaya

Salih Kaya, lisans eğitimini 2019 yılında Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans derecesini University of Kent’te Uluslararası Siyasal İktisat ve Uluslararası Kalkınma programında çift anadal yaparak 2020 yılında aldı. 2022 yılından bu yana Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Programı’nda eğitimine devam etmektedir. Doktora araştırmasında jeo-ekonomi ve ticaret koridorlarının siyasi etkilerini ele almaktadır.

Kamu ve özel sektörde farklı kurumlarda görev alan Kaya, başta Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) olmak üzere, Ernst & Young, TRT ve Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Bakanlığı’nda görev almıştır. Uzmanlık alanları arasında uluslararası kalkınma, siyasal iktisat, Fransız dış politikası, dış politika analizi ve küresel ticaret politikaları yer almaktadır. Akademik çalışmalarında özellikle Gümrük Birliği, çok taraflı ticaret sistemleri, Afrika kıtasıyla ekonomik işbirliği ve bölgesel entegrasyon süreçlerine odaklanmaktadır.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments