Perşembe, Eylül 18, 2025
Ana SayfaFokusGazze Raporu

Gazze Raporu

Kanıt Var, Karar Bekleniyor

İsrail’in özellikle Gazze şeridine yönelik olarak 7 Ekim 2023 tarihinden beri yürüttüğü saldırıların durdurulması noktasında şimdiye kadar çeşitli kurumların devreye sokulmak istendiği görüldü. İlk aşamada aynı senenin son günlerine doğru Güney Afrika, 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne dayanarak İsrail’in eylemlerinin soykırım teşkil ettiği iddiasıyla Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) bir süreç başlattı. Şimdiye kadar ihtiyati tedbir kararlarının verildiğini gördük. Yargılamaların uzun bir süre alması bekleniyor.  Öte yandan 2024 senesi içerisinde çözüm arayışları noktasında bir başka mekanizma devreye sokuldu. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu başta olmak üzere çeşitli görevliler için tutuklama kararı çıkardı.

Uluslararası yargı organlarının hantal yapısı, soykırım suçunun en ağır suç olmasından mütevellit inceleme sürecinin uzun sürebilmesi ve bu mekanizmaların ulusal mahkemelerde olduğu gibi bir polis güçlerinin olmaması gibi sebeplerle şimdiye kadar pratikte bir etki görülmedi. Efektif araç arayışları devam ediyor. Nitekim dün, İşgal Altındaki Filistin Toprakları Hakkında Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu bir rapor yayımladı. Bu raporu UAD ve UCM nezdinde yürütülen süreçlerden bağımsız değerlendirmemek gerekiyor.

Komisyonun Raporu Ne Anlama Geliyor?

Kamuoyunda ciddi şekilde yer edinen rapor, İşgal Altındaki Filistin Toprakları Hakkında Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu tarafından yayımlandı. Komisyon, adından da anlaşılacağı üzere Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Filistin’in durumu ve uluslararası hukuk ihlalleri üzerine araştırmalar yapmaktadır. Bu komisyon 2021 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin kararıyla kurulan ve 3 üyeden oluşan bağımsız bir soruşturma mekanizmasıdır.

Komisyon, işgal altındaki Filistin toprakları üzerindeki İsrail’in eylemlerini uluslararası hukuk temelinde incelemektedir. Yani UAD ve UCM ile aynı kapsamda soruşturma yürütmektedir. Fakat onlardan farklı olarak bu komisyonun ceza verme ya da bir mahkeme şekline bürünüp karar alma yetkisi yoktur. UAD ve UCM’nin kararlarının yaptırım gücü olmadığı için bağlayıcılık problemi olduğu bilinmektedir. Hâl böyleyken söz konusu komisyonun kararının aynı ayarda değerlendirilmesi ve bu rapordan pratikte doğrudan etki gösterecek bir çıktı beklemek anlamsızdır. Komisyonun sunmuş olduğu rapor, UAD nezdinde devam eden soykırım davası ve UCM’deki muhtemel süreçler açısından delil niteliği taşıyabilecektir. Zira rapor kapsamında da devletlerin sorumluluğu alanına giren hususlar UAD ile ilişkilendirilirken, şahıs sorumluluğu kapsamına giren eylemler UCM ile irtibatlandırılmıştır. Bilindiği üzere UAD nezdinde bir devletin sorumluluğu söz konusu olabilirken UCM’de ancak şahıslar yargılanabilir.

Rapor Ne Söylüyor?

Yukarıda bahsedildiği gibi, komisyon uluslararası hukuk ihlalleri üzerine çalışma yapmıştır. Dolayısıyla esas odak, 1948 tarihinde akdedilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi kapsamında uluslararası ceza hukukunun en ağır suçu olan soykırım suçunun oluşup oluşmadığına yöneliktir.

İlk olarak belirtmek gerekir; rapor kapsamında soykırım suçunu oluşturan kast unsuru ve maddi eylemlerin gerçekleştiği tespit edilmiştir. İsrailli yetkililerin 7 Ekim 2023 tarihinden beri ileri sürdüğü beyanlar soykırım kastını gösteren doğrudan delil olarak kabul edilirken, soykırım teşkil eden eylemlerin yapılma şekli ya da eylemlerin gelişme şekli ise kastı gösteren dolaylı delil olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, öldürme, aç bırakma, sağlık sisteminin bilinçli şekilde çökertilmesi, zorla yerinden etme, doğumları engelleme ve cinsel şiddet gibi eylemlerin soykırım suçunun maddi unsuru olarak kabul edildiği görülmüştür. Özetle, UAD ve UCM’nin önceki içtihatlarına atıfla soykırım suçunu oluşturan kast ve eylemlerin var olduğu rapor kapsamında teyit edilmiştir. Gerçekten de açık şekilde; İsrail’in soykırım suçunu işlediği ve önlemeye yönelik gerekli adımları atmadığı raporun sonuç kısmında vurgulanmıştır.

İkinci olarak; metin içerisinde devletin sorumluluğu ile şahsi sorumluluğun net biçimde ayrıldığı görülmüştür. Bu durum, komisyon üyelerinin UAD ve UCM’nin yetki alanlarına paralel şekilde bir değerlendirme yaptığını göstermektedir. Örneğin komisyon UAD’nin şimdiye kadar vermiş olduğu ihtiyati tedbir kararlarına derhal uyulması çağrısı yapmıştır. Bilindiği üzere; Güney Afrika’nın başlattığı ve pek çok ülkenin de müdahil olduğu UAD nezdindeki soykırım yargılamaları başlamadan önce mahkeme tarafından 26 Ocak, 28 Mart ve 24 Mayıs 2024 tarihinde tedbir kararlarına hükmedilmişti. Öte yandan yine komisyon, UCM’ye bir çağrı yaparak mevcut soruşturmaya soykırım suçunun dahil edilmesini ve mevcut tutuklama emirlerinin farklı isimlerle genişletilmesi gerektiği kanaatinde. UCM’nin Netanyahu için verdiği tutuklama kararı soykırım suçuna değil, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlara dayanmaktaydı.

Komisyon Üçüncü Devletlere Çağrıda Bulunuyor

Rapor metnine göre; soykırımı önleme ve cezalandırma görevi yalnızca sorumlu devlet için değil, soykırım sözleşmesine taraf olan ve hatta uluslararası örf ve âdet hukuku kapsamındaki tüm devletler için geçerlidir. Dolayısıyla, ilerleyen aşamalarda üçüncü devletlerin sorumluluğunun gündeme gelmesi de muhtemeldir. Tüm devletler uluslararası ceza hukukunun en ağır suçu olan soykırım suçunun önlenmesi amacıyla tüm adımları atmakla mükelleftir. Bu yükümlülük erga omnes (herkese karşı) kapsamında kabul edilmektedir. Tüm devletler, silah transferini durdurma, kendi topraklarındaki şirketlerin soykırıma iştirakini engelleme ve gerekirse yaptırım uygulamak zorundadır. Ayrıca devletlerin ulusal mahkemelerindeki süreçleri işleterek bu suça karışan vatandaşlarına ilişkin yargı süreçlerini başlatmaları ve cezalandırmaları beklenir. “Seyirci kalmak” dolaylı sorumluluk doğurabilir.

Görüldüğü üzere; bağımsız komisyon tarafından hazırlanan rapor pratikte yaşanan süreci UAD ve UCM’deki süreçlerle paralel şekilde değerlendirmiştir. Komisyon sadece soruşturmayla yetkili olduğu için rapor sonrasında pratikte doğrudan bir etkinin gerçekleşmesini beklemek hayalcilik olur. Bununla birlikte, raporun kıymetsiz olduğu anlaşılmamalıdır. Karar mekanizmalarına dolaylı etki beklenebilir. Gerçekten de komisyon tarafından yapılan incelemelerin ilerleyen aşamalarda bahsedilen uluslararası mahkemelerdeki süreçleri etkilemesi ve hatta genişletmesi muhtemel. Bir başka deyişle rapor teknik bir belge görünümünden ziyade diğer süreçleri etkileyebilecek potansiyel bir dönüm noktası olabilir. Ayrıca yukarıda değinildiği gibi komisyonun üçüncü ülkelere soykırımı önleme yükümlülüğünü hatırlatması ve ulusal mahkeme süreçlerini başlatmaları gerektiğini telkin etmesi de önemlidir. Bu hatırlatma, raporunun uluslararası mahkemelerin yanında, ulusal mahkemelerdeki süreçleri de dolaylı olarak etkileyebileceği manasına geliyor.

Av. Dr. Abdullah Musab Şahin, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.

 

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
Abdullah Musab Şahin
Abdullah Musab Şahin

Av. Dr. Abdullah Musab Şahin, Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2016 senesinde mezun oldu. İstanbul Medipol Üniversitesi’nde 2019 yılında Kamu Hukuku alanında Yüksek Lisans derecesini aldı. Yine İstanbul Medipol Üniversitesi’nde 2022 senesinde doktora eğitimini tamamlayarak hukuk doktoru ünvanını kazandı. Misafir araştırmacı sıfatıyla Londra Üniversitesi SOAS, Beyrut Amerikan Üniversitesi ve Ürdün Üniversitesi’nde araştırmalarda bulundu. İngiltere’de Hukuk İngilizcesi, Ürdün ve Lübnan’da Arapça dil eğitimi aldı. İyi derecede İngilizce ve Arapça bilmektedir. Osmanlıca belge okuma uzmanlığı vardır. Hâlihazırda serbest avukatlık yapmaktadır.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments