Yenilenebilir enerji üretimi, dünyanın pek çok bölgesinde olduğu gibi Anadolu coğrafyasında da elektrik üretiminde ilk rolü üstlenmiştir. 1882’de ABD’nin Wisconsin şehri, 1902 yılında ise Osmanlı’nın Tarsus kazası hidroelektrik sistemler üzerinden elektrikle tanışıp sokaklarını aydınlatmıştır. Berdan Nehri üzerindeki 2 kW’lık dinamoyla başlayan coğrafyamızın yenilenebilir enerji yolculuğu, uzun süre hidroelektrik santraller (HES) ile sınırlı kalarak devam etmiştir. Güneş, rüzgâr, jeotermal ve diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretimi, ancak yakın dönemde gelişim göstermiştir.
Yenilenebilir Enerji Politikalarının Ortaya Çıkışı
Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması ve yenilenebilir enerjiye yönelme vizyonuyla yola çıkan Türkiye, enerji arz güvenliğinin güçlendirilmesi ve dışa bağımlılığın azaltılması yönündeki ulusal stratejileriyle birlikte yenilenebilir enerjide küresel bir başarı hikayesi yazmıştır. 2002 sonrası uygulanan istikrarlı politikalar, kapsamlı mevzuat reformları ve teşvik mekanizmaları, enerjiyi geleneksel bir maliyet ve dışa bağımlılık unsuru olmaktan çıkarıp yerli teknolojiye dayalı, cari açığı kapatan ve yüksek nitelikli istihdam sağlayan stratejik bir ekonomik motora dönüştürmüştür. Böylece Türkiye yenilenebilir enerji alanında, uluslararası ölçekte bir aktör olmuştur.
Bu süreçte özellikle 2005 yılında yürürlüğe giren ve 2011’de revize edilen 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun (YEK Kanunu) kritik bir kırılma noktası oluşturmuştur. Kanun ile birlikte gelen Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması (YEKDEM) ise yatırımcılara 10 yıl süreyle alım garantisi sunmuş, finansal öngörülebilirliği artırmış ve sermaye girişini hızlandırmıştır. Söz konusu düzenlemeler özellikle güneş (GES), rüzgâr (RES), jeotermal (JES) ve biyokütle (BES) yatırımlarının önünü açarak sektörün çeşitlenmesine zemin hazırlamıştır.
Mevzuat Çerçevesi ve Teşvik Mekanizmaları
Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretiminde yaygınlaştırılmasını, kaynak çeşitliliğinin artırılmasını, sera gazı emisyonlarının azaltılmasını ve yerli ekipman üretiminin teşvik edilmesi (ör. güneş paneli, rüzgâr türbini kanadı, depolama üniteleri, transformatör vb.) gibi yerli imalat sanayinin geliştirilmesini hedefleyen YEK Kanunu’nun uygulanması ile Türkiye, yenilenebilir enerji projelerinin planlanması ve hayata geçirilmesi için sağlam bir hukuki yapı tesis etmiştir. 2011 sonrası dönemde YEKDEM-II ve YEKA (Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları) modelleri devreye alınmış; özellikle YEKA ihaleleri aracılığıyla büyük ölçekli yatırımlarda fiyat rekabeti sağlanmış, yerli üretim ve Ar-Ge şartları ile sanayinin gelişimine katkı sağlanmıştır.
2022 yılında ise yenilenebilir enerji kaynaklarının sistemde daha yüksek payla entegrasyonunu mümkün kılmak ve enerji arz güvenliğine uzun vadeli katkı sunmak amacıyla Batarya Enerji Depolama Sistemleri (BESS) için kanuni altyapı hazırlanmış; BESS’e dayalı yenilenebilir enerji kapasitesinin kademeli olarak 10 GW düzeyine çıkarılması hedeflenmiştir.
Türkiye’nin Kurulu Gücünde Yenilenebilir Enerji Atılımı
Yenilenebilir enerji kapasitesindeki artış, Türkiye’nin enerji dönüşümünün boyutunu rakamsal olarak açık biçimde ortaya koymaktadır.[1]
- Toplam Yenilenebilir Enerji Kurulu Gücü: 2002’de yaklaşık 12.000 MW olan yenilenebilir enerji kurulu gücü, 2025 Ekim itibarıyla 74.686 MW seviyesine ulaşmış; böylece kurulu güç yaklaşık %600 oranında artmıştır.
- Güneş Enerjisi (GES): 2014 sonrası hızlanan yatırımlar sonucu GES kurulu gücü 12 yıl içinde sıfır noktasından 24.371 MW seviyesine yükselmiş ve Türkiye’nin en hızlı büyüyen yenilenebilir kaynağı hâline gelmiştir.
- Rüzgâr Enerjisi (RES): 2002’de yok denecek düzeyde (19 MW) olan RES kurulu gücü, 2025 itibarıyla 14.152 MW seviyesini aşmış ve Türkiye’yi Avrupa’nın en büyük 6. rüzgâr pazarı konumuna getirmiştir.
- Yenilenebilir Payı: Türkiye’nin toplam elektrik kurulu gücünün %62’si yenilenebilir kaynaklardan oluşmaktadır. Bu oran, birçok gelişmiş ülkenin üzerinde bir performansa işaret etmektedir.
Bu istatistikler, Türkiye’nin enerji sistemini durağan ve hidroelektrik ağırlıklı bir yapıdan, çeşitlendirilmiş dinamik-hibrit bir yapıya dönüştürdüğünü açıkça göstermektedir.
Lisanssız Üretimin Dönüşümdeki Hızlandırıcı Rolü
Kurulu güç atılımında özellikle lisansız elektrik üretim santrallerinin rolü kritik bir hızlandırıcı işlevi görmüştür. Lisansız işlem süreçlerinin kolaylaştırılmasıyla birlikte, enerji girişimcileri, sanayiciler, ticari işletmeler ve tarımsal sulama için çiftçiler enerji ihtiyaçlarını karşılamak üzere yerinde üretim (öz tüketim) modeline yönelmiştir. Bürokratik işlemlerin minimum olduğu bu model sayesinde binlerce vatandaş ve işletmeci enerji üreticisi olmuştur. Ekim 2025 itibarıyla toplam 24.371 MW güneş kurulu gücünün yaklaşık 21.900 MW’ı (%90’ı) lisanssız projelerden oluşmaktadır. 2019 ve sonrası özellikle farklı bölge mahsuplaşması gibi yönetmelik değişiklikleri bu segmenti adeta patlatmış, 2022-2025 arasında eklenen kapasitenin %90’ından fazlası lisanssız santrallerden gelmiştir. Bu dağıtık üretim modeli, yalnızca enerji arzını çeşitlendirmekle kalmamış; işletmelerin enerji maliyetlerini düşürerek rekabet güçlerini artırmış, yerli panel kullanımını teşvik etmiş ve şebeke yükünü dengeli dağıtmıştır. Lisanssız üreticiler, Türkiye’nin 2025 güneş hedefini 1,5 yıl önceden aşmasında başrol oynamış ve yenilenebilir enerji dönüşümünü tabana yayarak belediyelere verdikleri imar harcı katkılarıyla birlikte yaklaşık 22 Milyar ABD dolar yatırımı gerçekleştirmiştir.
Yenilenebilir Enerji Dönüşümünün Yeni Halkası Elektrikli Araçlar ve Yeşil Şarj Ağı
Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanındaki atılımı, yalnızca üretim sınırlı kalmamakta, elektrikli araç (EA) ekosistemini de doğrudan güçlendirmektedir. 2025 Kasım itibarıyla Türkiye’de halka açık şarj noktası (soket) sayısı 36.984’e ulaşmış olup, bunların 15.857’si yüksek hızlı DC, 21.132’si AC niteliktedir. Daha önemlisi, bu şarj noktalarının 16.586’sı (%45’e yakın) tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarından (güneş, rüzgâr, hidroelektrik) beslenen YEK-G belgeli yeşil şarj istasyonlarıdır. Eylül 2025 verilerine göre gerçekleşen şarj işlemlerinin elektriğinin %61’i bu temiz kaynaklardan sağlanmıştır. Bu oran, elektrikli araçların karbon ayak izini sıfıra yaklaştırarak, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesini doğrudan sürdürülebilir ulaşıma entegre etmektedir.
Şarj altyapısındaki hızlı büyüme de dikkat çekicidir. 2024 başındaki 12 bin seviyelerinden 2025’te üç katına çıkan ağ, elektrikli araç başına düşen şarj soketi oranını yaklaşık 6 araçta 1 soket seviyesine getirmiştir. Avrupa Birliği ortalaması ise 13-14 araçta 1 soket civarındadır. Türkiye, araç başına erişilebilirlikte birçok AB ülkesini geride bırakarak bölgesel lider konumda olduğu gibi DC hızlı şarj noktalarındaki yoğunlukta da Avrupa’da birinci sıradadır.
Böylece, Türkiye’nin %62’yi aşan yenilenebilir enerji payına sahip elektrik üretimi, elektrikli araçları “gerçek anlamda sıfır emisyonlu” hâle getirerek enerji bağımsızlığı hedefini, ulaşıma da taşımaktadır. Esnek fiyatlandırma, roaming (ortak ağ) uygulamaları, mobil şarj istasyonlarının lisanslanmasıyla birlikte kullanıcı odaklı yenilikler de devreye girerek şarj deneyiminin erişilebilirliğini ve verimliliğini önemli ölçüde artıracaktır. Bu gelişmeler, elektrikli araç penetrasyonunu hızlandırarak Türkiye’yi sadece enerji üretiminde değil, sürdürülebilir mobilite alanında da küresel bir model hâline getirecektir.
Yenilenebilir Enerji Ekipmanlarında Üretim Üssü Olarak Türkiye
Yenilenebilir enerji sektörünün büyümesi yalnızca elektrik üretimini değil, aynı zamanda yenilenebilir enerji kaynaklarına ait teknolojik ekipmanları sanayisinin gelişimini de hızlandırmıştır. Bunun neticesi olarak her bir segmente ayrı ayrı bakıldığında Avrupa’nın en büyük üretim kapasitesinin Türkiye’de olduğu görülmektedir.
Türkiye, yıllık 8–10 GW güneş paneli üretim kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük panel üreticisi hâline gelmiştir.[2] Böylece yerli üretim hem ithalatı ikame etmekte hem de Avrupa başta olmak üzere pek çok ülkeye ihracat imkânı sunmaktadır.
Türkiye’de rüzgâr türbinlerinin kritik bileşenleri olan kanat, kule ve jeneratör yüksek oranda yerli üretilebilmektedir. 2025 itibarıyla Türkiye, Avrupa’nın en büyük rüzgâr türbini kanadı üreticisi konumuna gelmiştir. Bu segmentte yıllık üretim hacmi yaklaşık 2,2 milyar ABD doları düzeyine ulaşmıştır.[3]
Jeotermal santrallerde kullanılan birçok ekipman yerli olarak üretilebilmekte; 2025 yılı itibarıyla yerlilik oranı %70–80 banda ulaşmıştır. Türkiye, Orta Doğu, Afrika ve Asya pazarlarına jeotermal ekipmanı ihraç eden sınırlı sayıdaki ülkeden biridir.
Biyokütle ve biyogaz tesisleri için gerekli ekipmanların büyük bölümü %80–90 yerlilik oranı ile Türkiye’de üretilebilmektedir. Böylece biyokütle yatırımları neredeyse tamamen yerli ekipmana dayalı olarak gerçekleştirilebilmektedir.
Batarya Enerji Depolama Sistemleri açısından da sanayinin üç yıl gibi kısa bir zamanda önemli bir yol aldığı görülmektedir. Yerli sanayiciler tarafından yürütülen LFP (lityum demir fosfat) hücre üretimi, konteyner tipi depolama çözümleri ve entegre güç elektroniği bileşenlerine yönelik yaklaşık 1 milyar ABD dolar tutarındaki yatırımlar, Türkiye’nin sadece depolama kapasitesini artırmakla kalmayıp aynı zamanda bölgesel bir teknoloji tedarikçisi olma potansiyelini güçlendirmektedir. Türkiye, şarj ağında Avrupa lideridir ve bu ağın kurulmasında şarj cihazı ve istasyonu üreten yerli firmalar büyük pay sahibidir.
Yenilenebilir enerji yatırımlarının hızlanmasıyla orta ve yüksek gerilim transformatörleri, şalt ekipmanları ve anahtarlama ürünlerine yönelik talep artmıştır. Türkiye bu alanda güçlü bir üretim ve ihracat kapasitesi geliştirmiştir. Böylece Avrupa’nın en büyük üretim kapasitesine sahip olmuştur. Bu sektör, akıllı şebeke ve enerji depolama uygulamalarına hazırlıklı bir altyapı sanayisinin temelini oluşturmaktadır.
Görüldüğü üzere yenilenebilir enerji teknolojileri ve elektrik altyapısı üreticilerinin başarısı, Türkiye’nin kendi sanayisinin sadece enerji üretiminde değil, aynı zamanda kritik altyapı ve mühendislik çözümleri sunma kabiliyetinde de ne kadar ilerlediğini göstermektedir.
Ekonomik ve Sosyoekonomik Etkiler
Yenilenebilir enerji yatırımları, Türkiye ekonomisine hem makroekonomik hem de sosyoekonomik açıdan önemli katkılar sağlamaktadır. 2022–2024 döneminde rüzgâr ve güneşten üretilen elektrik, yaklaşık 15 milyar ABD doları tutarında olası doğalgaz ithalatının önüne geçerek cari açığı azaltmıştır. Elektrikli araçların kullanımının yaygınlaşmasının da cari açığın kapanmasına katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Yenilenebilir enerji kaynaklarından teşekkül eden sektör, santral kurulumu, işletmesi ve ekipman imalatı gibi farklı aşamalarda yüz binlerce kişiye istihdam sağlamış nitelikli iş gücünün gelişmesine katkı sağladığı sektörel raporlarda ifade edilmiştir. Örneğin 2018-2028 yılları arası için yapılan bir projeksiyonda ülke çapında güneş enerjisi sektöründe 61.400’e kadar, rüzgâr enerjisi sektöründe ise 147.700’e kadar tam zamanlı istihdam sağlanabilir.
Geleceğe Yönelik Büyük Hedefler
Türkiye, yenilenebilir enerji yolculuğunda elde ettiği kazanımlarla birlikte hedeflerini daha da ileriye taşıyacak yol haritası olan 2035 Ulusal Enerji Planını eyleme geçirmiştir. Bu plan kapsamında kurulu güçlerin GES için 52,9 GW’a, RES için 29,6 GW, hidroelektrik için 35,1 GW, jeotermal ve biyokütlenin 5,1 GW’a çıkarılarak, yenilenebilir enerjinin kurulu güçteki toplam payının %64,7’ye ulaşması hedeflenmektedir. Tüm bu kapasite artışı için yaklaşık 108 milyar dolarlık bir yatırım yapılması öngörülmektedir.[4] Bu hedefler, Türkiye’nin hem enerji bağımsızlığını güçlendirmeyi hem de sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle uyumlu bir enerji sistemine geçişi amaçladığını göstermektedir. Son yirmi yılda kaydedilen büyüme, Türkiye’yi bölgesel bir enerji merkezi olmanın ötesine taşıyarak, küresel yenilenebilir enerji ekosisteminde rekabetçi bir aktör konumuna getirmiştir. 2035 ve 2053 hedefleri doğrultusunda sürdürülecek politikaların, Türkiye’nin enerji güvenliği, ekonomik kalkınması ve çevresel sürdürülebilirliği açısından kritik öneme sahip olduğu değerlendirilmektedir.
Sonuç: Hükümet, Devlet ve Özel Sektör Uyumunun Başarı Öyküsü
Türkiye’nin yenilenebilir enerji dönüşümü, yalnızca doğal kaynakların değerlendirilmesi değil, aynı zamanda uyumlu ve bütünleşik bir yönetim modelinin başarısıdır. Bu süreçte;
- Hükümet, uzun vadeli stratejileri ve istikrarlı enerji politikalarıyla yön gösterici olmuş,
- Devlet kurumları, düzenleyici çerçeveyi sürekli güncel tutarak şeffaflık, rekabetçilik ve öngörülebilirlik ilkelerine dayalı bir yatırım iklimi tesis etmiş,
- Özel sektör ise panel, türbin, batarya, inverter ve şarj teknolojilerindeki yatırımlarıyla bu dönüşümün lokomotifi hâline gelmiştir.
Bu üç unsurun birbirini tamamlayıcı çalışması sayesinde Türkiye, yenilenebilir enerjide bölgesel bir güç olmanın ötesine geçerek, küresel enerji dönüşümünün örnek gösterilen “Türk Yolu” modelini başta Türk Dünyası Teşkilatına üye devletler olmak üzere, Afrika ve Körfez ülkelerine tecrübe aktarımıyla aşılamaktadır. Önümüzdeki süreçte yenilebilir enerji kaynaklarının merkezileşmesi ve dijital altyapılarının gelişmesiyle şebeke kalite standartlarının artması, şebeke esnekliğinin sağlanması, enerji depolama sistemlerinin enerji üretiminin merkezi bir bileşeni olması ve yerli ekipman üretim yüzdesinin artması, Türkiye’nin bu başarı öyküsünü daha da ileriye taşıyacaktır.
Dipnotlar:
[1] TEİAŞ (Türkiye Elektrik İletim A.Ş.), Güncel Kurulu Güç Verileri (Ekim 2025).
[2] GENSED (Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstrisi Derneği), Sektör Raporları ve 2025 Projeksiyonları.
[3] TÜREB (Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği), Sektör Raporları ve Ekonomik Büyüklük Analizleri.
[4] T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Ulusal Enerji Planı (2022) ve 2035 Yol Haritası.
İsmail Boztemir, TENAŞ Yapı ve Enerji Sanayi Ticaret A.Ş.


