Perşembe, Ekim 9, 2025
Ana SayfaYayınlarPortrePORTRE | Itamar Ben-Gvir

PORTRE | Itamar Ben-Gvir

Itamar Ben-Gvir, son yıllarda İsrail siyasetinde dikkatleri üzerine çeken ve hakkında çokça tartışmaların yürütüldüğü bir kişidir. 1976 doğumlu olan Ben-Gvir, Yahudi aşırı sağının ve dini-milliyetçi ideolojinin günümüzdeki en belirgin temsilcilerinden biri hâline gelmiştir. Özellikle 2022 seçimleri sonrasında kurulan ve İsrail tarihinin en sağcı hükümeti olarak nitelenen koalisyonun kilit ortaklarından biri olması, Ben-Gvir’in marjinal bir siyasetçi olarak dikkat çekmesini sağlamıştır. Provokatif söylemleri ve sert güvenlik politikalarıyla tanınan Ben-Gvir, hem İsrail’in iç siyaset dinamiklerini değiştirmekte hem de uluslararası alanda ciddi tepkiler çekmektedir. Demokratik değerler, devlet şiddeti ve hukukun üstünlüğü gibi konular, onun siyasal duruşu ve eylemleri bağlamında İsrail’de de yoğun biçimde tartışılmaya başlamıştır. Bu giriş, Ben-Gvir’in yükselişinin ardındaki sebeplere ve onun simgelediği daha geniş toplumsal-siyasal dönüşümlere işaret etmektedir.

Marjinalden Merkeze: Itamar Ben-Gvir’in Siyasi Yolculuğu

Itamar Ben-Gvir, 6 Mayıs 1976’da Kudüs yakınlarındaki Mevasseret Zion’da seküler görüşlere sahip Mizrahi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. 1980’lerin sonunda patlak veren Birinci İntifada’nın etkisiyle siyasi tutumlarında belirgin bir radikalleşme yaşamıştır. Daha erken yaşlarında aşırı milliyetçi ve Arap karşıtı fikirleriyle bilinen Meir Kahane’nin söylemlerinden etkilenmiş ve Kahane’nin kurucusu olduğu Kah hareketinin gençlik kollarına katılmıştır. Bu yapı, İsrail devleti tarafından terör örgütü ilan edilerek yasaklanmış olmasına karşın, Ben-Gvir üzerindeki etkisini yıllar boyunca sürdürmeye devam etmiştir. Nitekim Ben-Gvir, 14 yaşına geldiğinde ilk kez aşırı görüşleri nedeniyle gözaltına alındığını ileri sürmüştür. 1990’larda aktif bir Kahanist olarak tanınmış ve İsrail siyasetinin marjinal kanadında faaliyet yürütmüştür.

Ben-Gvir sahip olduğu radikal fikirler ve eylemleri nedeniyle, güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmiş ve İsrail ordusuna alınması uygun görülmeyerek zorunlu askerlikten muaf tutulmuştur. 1995 yılında, Başbakan İzak Rabin’e düzenlenen suikasttan sadece haftalar önce televizyon kameraları karşısında Rabin’i açıkça tehdit etmesi, kamuoyu nezdinde onu ilk kez geniş çapta görünür kılmıştır. Canlı yayında Rabin’in makam otomobilinden sökülmüş amblemi göstererek “Arabasına ulaştık, sırada Rabin var.” sözleriyle sarf ettiği tehdit, Ben-Gvir’in militan söylemlerinin ne derece uç noktalara varabildiğini ortaya koymuştur. Ben-Gvir’in bu açıklamasından kısa süre sonra İzak Rabin’in bir suikast sonucunda öldürülmesi oldukça dikkat çekicidir. Yine Ben-Gvir’in, El-Halil’de yer alan İbrahim Camii’nde 29 Müslüman Filistinliyi katleden Yahudi terörist Baruch Goldstein’ın fotoğrafını sergilemesi de yoğun tepkiler çekmiştir. Bu tür eylemleri, onun İsrail toplumunun genelinde marjinal ve tehlikeli addedilmesine yol açsa da aşırı sağ çevreler içinde kendisine özgü bir siyasi alan edinmesini de sağlamıştır.

Batı Şeria’daki en radikal yerleşimlerden biri olan Kiryat Arba’da yaşayan Ben-Gvir hukuk alanına yönelmiş olmasına karşın hakkında yürütülen soruşturmalar ve verilen ceza kararları nedeniyle ancak uzun ve temyizlerle ilerleyen bir süreç sonunda avukat olabilmiştir. Avukatlık belgesini almasından sonra özellikle 2000’li yıllardan itibaren şiddet, terör ya da nefret suçu ithamıyla yargılanan birçok Yahudi radikalin avukatlığını üstlenmiştir. Kendisi hakkında açılan davalarda da sık sık kendini savunmayı tercih ederek hukuki süreçleri siyasi bir platforma dönüştürmüştür. Zaman içinde adını, İsrail’de Filistinlilere veya Arap vatandaşlara karşı suç işlemekle suçlanan yerleşimci gençlerin ve aşırı sağ radikallerin avukatı ve hamisi olarak duyurmuştur.

Ben-Gvir’in aktif siyaset sahnesine resmen girişi, yürüttüğü danışmanlık görevleriyle başlamıştır. 2009 yılında Knesset’e giren aşırı sağcı milletvekili Michael Ben-Ari’nin parlamento danışmanlığını yaparak meclis kulislerine adım atmıştır. Bu deneyim, ona yasal siyasetin işleyişini içeriden gözlemleme ve kendi siyasi alanını oluşturma imkânı sunmuştur. 2013 yılında ise Kah hareketinin devamı niteliğindeki Otzma Yehudit partisinin kurucuları arasında yer almıştır. Bu oluşum, ideolojik olarak Kahanist çizgiyi sürdürse de kapatılmış Kah partisinin mirasını yeni isim altında siyaset sahnesine taşımayı amaçlamıştır. Ben-Gvir, Otzma Yehudit ile çeşitli genel seçimlere katılmış, ancak partisi seçim barajını aşamadığı için Knesset’e girememiştir. 2019’da seçim ittifakları pazarlıklarında aktif rol oynamış hatta aynı ideolojik eksendeki Noam partisiyle ortak liste kurma girişiminde bulunmuştur. Ne var ki, Yüksek Mahkeme’nin ırkçı söylemleri nedeniyle Otzma Yehudit liderlerinden Michael Ben-Ari’nin adaylığını veto etmesi ve sağ blok içindeki anlaşmazlıklar, Ben-Gvir’in 2019 seçimlerinde de milletvekili olmasını engellemiştir.

Israrla sürdürdüğü siyasi faaliyetleri, nihayet 2021’de sonuç vermiştir. Mart 2021 seçimlerinde Bezalel Smotrich liderliğindeki Dini Siyonizm Partisi, Ben-Gvir’in Otzma Yehudit’ini ve Noam partisini de içeren birleşik bir liste ile seçime girmiştir. Bu “Dini Siyonizm” ittifakı %10’a yakın oy alarak Knesset’te altı sandalye kazanmış, Ben-Gvir de ilk kez milletvekili olarak meclise girmeyi başarmıştır. Meclisteki varlığı daha ilk döneminde gerilimli olaylarla anılmıştır. Özellikle Mayıs 2021’de Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesindeki olaylar sırasında bölgeye provokatif ziyaretler yaparak ve hatta orada kişisel “saha ofisi” kurmaya kalkışarak Filistinli mahalle sakinleriyle İsrailli yerleşimciler arasındaki çatışmaları körüklemiştir. Bu eylemleri, onun meclise girmiş olsa da radikal ve çatışmacı tavrını terk etmediğini göstermiştir.

2022 yılı Ben-Gvir’in siyasi yükselişinde bir dönüm noktası olmuştur. Kasım 2022’de yapılan genel seçimlerde Smotrich ile Ben-Gvir tekrar ittifak kurmuş ve Dini Siyonizm listesi toplam 14 milletvekiliyle sandıktan üçüncü büyük blok olarak çıkmıştır. Bu sonuç, Binyamin Netanyahu liderliğindeki sağ blok için hükümet kurma yolunu açarken, Ben-Gvir’e de iktidar ortaklığı fırsatı sunmuştur. Netanyahu, geçmişte aşırı uç olarak gördüğü Kahanist çevrelerle mesafeli bir görüntü vermeye çalışsa da hükümeti kurabilmek için Ben-Gvir’in desteğine ihtiyaç duymuştur. Koalisyon pazarlıkları sonucunda Itamar Ben-Gvir, yeni hükümette Ulusal Güvenlik Bakanı olarak kabineye girmiştir. Bu pozisyon, emniyet teşkilatı ve sınır polisi üzerinde geniş yetkiler içerdiğinden, Ben-Gvir’in yıllardır savunduğu sert ve radikal güvenlik politikalarını uygulamaya koyabileceği güçlü bir makam anlamına gelmiştir.

Ben-Gvir’in bakanlık görevi, beklendiği üzere tartışmalı icraatlarla başlamıştır. 2023 yılı boyunca iç güvenlik politikalarında radikal değişim talepleri, Filistinlilere karşı daha sert polis uygulamaları ve Yahudi yerleşimci şiddetine karşı müsamahakâr tavrı nedeniyle hükümet içinde ve farklı ülkelerde ciddi eleştiri toplamıştır. 7 Ekim 2023’ten itibaren yaşanan olaylarda ve Gazze’ye yönelik soykırıma varan şiddet eylemlerinde kamuoyunun bir kısmı sorumlu bakan olarak Ben-Gvir’i de hedef almıştır. Tüm bu eleştirilere rağmen Ben-Gvir, koalisyon hükümetinde kalmaya devam etmiş ve zaman zaman restleşmeler yaşansa da Netanyahu liderliğindeki kabinenin önemli bir bileşeni olmayı sürdürmüştür. 2025 yılına gelindiğinde halen Ulusal Güvenlik Bakanı olarak görev yapıyor olması, onun ve taşıdığı Kahanist fikirlerin bir dönem hayal bile edilemeyecek siyasi meşruiyete eriştiğinin kanıtı olarak değerlendirilebilir.

Kahanizm’in Günümüzdeki Temsilcisi: Ben-Gvir’in Düşünsel Çerçevesi

Itamar Ben-Gvir’in siyasi duruşunun kökeninde, 1980’lerde Kudüs’te temelleri atılan radikal Yahudi milliyetçi ideoloji yatmaktadır. Bu ideoloji, İsrail’de “Yahudi aşırı sağı” olarak adlandırılan akımın bir parçasıdır ve en belirgin yönünü de Rabbi Meir Kahane’nin öğretilerinden alır. Kahane’nin Kah partisi, Yahudi halkının Eretz Israel (İsrail Toprağı) üzerindeki egemenliğini mutlak kılmak, Arap nüfusunu ülkeden çıkarmak ve Tevrat esaslarına dayalı teokratik bir yönetim kurmak gibi uç hedefleri savunmuştur. Ben-Gvir, gençlik yıllarından itibaren bu Kahanist ideolojiyle yoğrulmuş ve hayatının büyük bölümünde onu yeniden üretmeye çalışmıştır. Kah ve devamı niteliğindeki Kahane Hay örgütleri resmen yasaklanmış olsa da Ben-Gvir ve çevresi Otzma Yehudit adıyla aynı fikirleri siyaset sahnesine taşımıştır. Partisinin ideolojik temelinde, Yahudi supremasist dünya görüşü ile dini-siyasal milliyetçilik iç içe geçmiştir. Bu bağlamda Ben-Gvir, Tevrat’a dayandırılan bir söylemle İsrail’i Yahudi halkının tanrısal vaad ve tarihsel arka planına göre yönetmek gerektiğine inanmış; demokratik değerlerin ve çoğulculuğun ise bu hedefe ulaştığı ölçüde önem taşıdığını vurgulamıştır.

Ben-Gvir’in siyasal söylemi keskin, ötekileştirici ve ayrıştırıcıdır. Öncelikle, Filistinlilere ve İsrail vatandaşı Araplara yönelik son derece sert ifadeler kullanmaktan çekinmemiştir. Onun nazarında, İsrail topraklarında yaşayan ve devlete sadakat göstermediğini düşündüğü Arap nüfus “beşinci kol”dur ve ülke güvenliği için tehdittir. Nitekim 2019 yılında bir medya röportajında, İsrail vatandaşı olup da devlete bağlılık duymayan Arapların “sınır dışı edilmesi gerektiğini” alenen dile getirmiştir. Bu sözler, uzun zamandır birçok aşırı sağ figürün zımnen savunduğu transfer (nüfus taşıma) fikrinin Ben-Gvir tarafından açıkça sahiplenildiğini göstermiştir. Ben-Gvir ayrıca sık sık “kanun ve nizam” vurgusu yaparak, güvenlik güçlerinin güçlendirilmesi ve geniş yetkilerle donatılması gerektiğini savunmuştur. Suç işleyen veya teröre karışan Filistinlilere karşı polis ve askerlerin “vur emri” ile hareket edebilmesini, cezai yaptırımların maksimum düzeyde uygulanmasını istemiştir. Bu tavrı, devlet şiddetinin meşrulaştırılması ve gerektiğinde hukuk normlarının zorlanması anlamına geldiği için insan hakları savunucuları tarafından yoğun eleştiriye uğramıştır.

İdeolojik olarak Ben-Gvir, yalnızca Kahane’nin mirasını değil, İsrail aşırı sağının diğer ideolojik fikirlerini de benimsemiştir. Örneğin, 1990’larda siyasi arenada varlık gösteren Moledet gibi partilerin “toprak için barış” paradigmasına karşı “nüfus değişimi” önerilerini destekler nitelikte konuşmalar yapmıştır. Ben-Gvir’in söyleminde demokratik değerlere bağlılık vurgusu neredeyse hiç görülmez. Aksine, “Yahudi ve demokratik bir devlet” ikileminde tereddütsüz Yahudi kimliğine öncelik tanımaktadır. Onun bakış açısına göre İsrail, Yahudi halkının devleti olarak, gerektiğinde liberal demokrasinin bazı ilkelerini askıya alarak da olsa Yahudi çoğunluğun güvenliğini ve haklarını korumalıdır. Bu perspektif, eşit vatandaşlık ilkesini zedelediği ve etnik-dini ayrımcılığı yücelttiği için farklı kesimlerce ırkçı veya faşizan olarak nitelendirilmektedir. Nitekim tanınmış İsrailli sosyolog Eva Illouz, Ben-Gvir’i “Yahudi faşizmini temsil eden bir figür” olarak tanımlamıştır. Bu tespit, onun ideolojisinin demokratik rejim için taşıdığı tehlikeye akademik bir vurgu yapmaktadır. Buna rağmen Ben-Gvir kendisine yöneltilen “ırkçılık” ve “faşizm” eleştirilerini reddetme eğilimindedir. Kendisini vatansever bir milletvekili ve bakan olarak tanımlarken, dile getirdiği görüşlerin İsrail’in varoluşsal güvenlik ihtiyaçlarından kaynaklandığını öne sürmüştür. Örneğin, Ağustos 2023’te bir televizyon programında sarf ettiği “Yahuda ve Şomron’da (Batı Şeria) benim, eşimin ve çocuklarımın yollarda serbestçe dolaşma hakkı, Arapların hareket özgürlüğünden üstündür” sözleri büyük tepki çektiğinde, Ben-Gvir bunu bağlamından koparılarak abartılan bir ifade olarak savunmuştur. Ona göre, İsrailli sivillerin yaşam hakkını korumak adına belirli özgürlüklerin kısıtlanması gerekebilir ve bu tutum ırkçılıktan değil terörle mücadele zorunluluğundan doğmaktadır. Ancak bu ve benzeri açıklamalar, ulusal güvenlik söyleminin arkasında etnik ayrımcılığı normalleştirdiği gerekçesiyle eleştirilmiştir. Özellikle İsrail’de Filistinlilere karşı devlet şiddetini mazur gören bir dil kullanması bu eleştirilerin odak noktası haline gelmiştir.

Itamar Ben-Gvir’in siyasal söylemi, dini motiflerle milliyetçi motiflerin bileşiminden oluşmuştur. Knesset kürsüsünde veya mitinglerde Tevrat’tan, Yahudi tarihinden referanslar vererek bugünkü siyasi taleplerini gerekçelendirme yoluna sıklıkla başvurmuştur. Örneğin Kudüs’ün ve Tapınak Tepesi’nin (Mescid-i Aksâ) “sonsuza dek İsrail’in egemenliği altında kalacağı” gibi ifadeler, dini inanç ile ulusal egemenlik iddiasını birleştirdiği tipik radikal çıkışlardır. Bu yönüyle Ben-Gvir, dini-siyasal milliyetçiliğin popülist bir temsilcisidir. Halkın dindar-milliyetçi kesimlerinin duygularına hitap ederken, onların korkularını ve hayallerini politik sermayeye dönüştürmektedir. Özetle, ideolojik duruşu radikal bir çizgidedir ve bu çizgi İsrail’de hem ciddi bir destekçi kitlesi bulmuş hem de geniş bir muhalefeti harekete geçirmiştir.

Fotoğraf 1: Haham Meir Kahane&Radikal Yahudi Üstünlükçü Hareketi

Kaynak: Middle East Eye.

Sokaktan Meclise: Ben-Gvir’in Tabanı ve Koalisyonları

Itamar Ben-Gvir’in yükselişi, belirli sosyal grupların ve siyasi ittifakların desteğiyle mümkün olmuştur. En başta, Yahudi yerleşimci hareketinin radikal kanadı onun doğal tabanını oluşturmaktadır. Özellikle Batı Şeria’daki ideolojik yerleşimlerde yaşayan genç kuşağın yöneldiği ve çeşitli terör eylemleriyle anılan Hilltop Youth ve benzeri gruplar Ben-Gvir’i adeta bir kahraman olarak görmektedirler. Onun polis ve orduya “eli tetikte” olma çağrıları, yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik saldırılarıyla uyumlu bir söylem olmuş, Filistinliler için kullandığı ifadeler ise bu kesimlerin nefret ve üstünlük duygularına hitap etmiştir. Bunun yanında, İsrail’in genelinde kendisini güvende hissetmeyen veya merkez siyasetin çözümlerine inancını yitirmiş bazı kitleler de Ben-Gvir’e yönelmiştir. Özellikle ülkenin sosyo-ekonomik açıdan periferi sayılabilecek kesimlerindeki genç erkekler arasında Ben-Gvir’e destek oldukça yüksektir. 2021’deki Yahudi-Arap nüfuslu şehirlerde patlak veren olaylar da Ben-Gvir’in tabanını genişleten faktörler arasında yer almıştır. Hükümetin veya polis teşkilatının bu olaylar karşısında zayıf kaldığını düşünen bazı İsrailliler, çözümü Ben-Gvir gibi kişilerin yönetiminde aramaya başlamıştır. Bu haliyle Ben-Gvir, güvenlik endişeleri üzerinden popülist bir destekçi koalisyonu inşa etmeyi başarmıştır. Aşırı sağ ideolojik gruplar da Ben-Gvir’in siyasi kariyerini destekleyen önemli unsurlar olmuştur. Bunların başında, Yahudilerin Araplarla evlenmesine ve toplumlar arası yakınlaşmaya karşı faaliyet gösteren Lehava örgütü gelir. Lehava’nın kurucusu Bentzi Gopstein, Ben-Gvir’in yakın müttefiklerindendir ve her ne kadar Gopstein’in adaylığı seçim komisyonunca engellense de 2022 seçimlerinde aynı listede yer almıştır. Ben-Gvir ayrıca, İsrail’de fanatik taraftar gruplarıyla da iyi ilişkiler kurmuştur. Örneğin Beytar Kudüs futbol takımının aşırı uç fanatik grubu La Familia’nın desteğine sahip olduğu bilinmektedir. Bu tür gayriresmî sokak koalisyonları, Ben-Gvir’in mesajının tabanda yayılmasını kolaylaştırmıştır. O, kendini sadece bir politikacı değil, bir hareketin lideri olarak konumlandırmıştır. Mitinglerde sıkça görülen ve Kahane hareketinin sembolleri olan siyah-sarı bayraklar ve atılan sloganlar, Ben-Gvir etrafında şekillenen kült benzeri desteği göstermektedir.

Siyasal koalisyonlar açısından, Ben-Gvir’in en kritik hamlesi Smotrich liderliğindeki Dini Siyonizm Partisi ile kurduğu seçim ittifakıdır. Bu ittifak, ideolojik açıdan birbirine yakın ama tarz olarak farklı iki kanadı bir araya getirmiştir. Smotrich, daha geleneksel ve sistem içi bir politikacı imajı çizerken, Ben-Gvir sokağa hitap eden daha radikal bir figürdür. Birlikte hareket etmeleri, İsrail’de dağınık durumdaki aşırı sağ oyların birleşmesini sağlamıştır. Sonuçta Smotrich-Ben Gvir ortak listesi, muhafazakâr dindar kesim ile radikal milliyetçi kesimi aynı çatı altında toplayarak mecliste önemli bir güç haline gelmiştir. Bu koalisyon, Netanyahu’nun liderliğindeki Likud’un iktidara dönebilmesi için vazgeçilmez bir destek bloğu haline geldiği için, İsrail sağ siyasetinin denklemini de kökten değiştirmiştir.

Netanyahu’nun 2022 sonunda kurduğu koalisyon hükümetinde, Ben-Gvir ve müttefikleri kilit pozisyonlara getirilmiştir. Ben-Gvir’in Ulusal Güvenlik Bakanı olması, Smotrich’in de Maliye ve kısmen Savunma Bakanlığı görevlerini üstlenmesiyle aşırı sağ ideoloji hükümet politikalarına doğrudan nüfuz etmeye başlamıştır. Bu siyasi ortaklıklar sayesinde Ben-Gvir, yıllardır savunduğu birçok politikayı uygulama şansı bulmuştur. Polis teşkilatında üst düzey atamalar yaparak kendi çizgisinde isimleri kritik noktalara yerleştirmiş, sokak gösterilerinde polisin daha sert müdahale etmesi yönünde talimatlar vermiş ve Yahudi yerleşimcilere yönelik silah ruhsatı işlemlerini kolaylaştırmaya çalışmıştır. Ancak bu radikal hamleler koalisyon içinde zaman zaman krizler de doğurmuştur.

Stratejik Rakip Algısı: Ben-Gvir’in Türkiye Politikası

Itamar Ben-Gvir’in dış politika vizyonu büyük ölçüde dost-düşman ayrımı üzerine kuruludur ve bu çerçevede özellikle Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye politikaları Ben-Gvir’i oldukça rahatsız etmektedir. Türkiye’nin insan hakları ve uluslararası hukuk üzerinden şekillenen söylemleri ve Gazze konusundaki net duruşu, Ben-Gvir gibi aşırı sağ aktörlerin tepkisel söylemlerine konu olmuştur. 2022’de iki ülke arasında diplomatik normalleşme adımları atılmış ve karşılıklı büyükelçiler yeniden görevlerine başlamış olsa da Ben-Gvir bu iyileşmeden rahatsız olan bir tavır sergilemiştir. Onun bakış açısına göre Erdoğan yönetimi, İsrail’in bölgedeki çıkarlarına imkân tanımayan stratejik rakiplerinden biridir. Bu nedenle Ben-Gvir, Türkiye’ye yönelik açıklamalarında kişisel diplomatik nezaketten uzak bir üslup benimsemiştir.

Ocak 2023’te Ulusal Güvenlik Bakanı sıfatıyla göreve başladıktan hemen sonra Ben-Gvir’in Harem-i Şerif’e (Mescid-i Aksâ) yaptığı provoke edici ziyaret, Türkiye dahil birçok ülke tarafından sert bir şekilde kınanmıştır. Dışişleri Bakanlığı, bu ziyareti “tehlikeli bir provokasyon” ve kutsal mekanların statükosunu ihlal girişimi olarak nitelemiştir. Ben-Gvir ise uluslararası tepkilere aldırış etmeyerek “İsrail’in egemenlik haklarını kendi başkentinde icra ettiğini” savunmuştur. Bu olay, Ben-Gvir’in Türkiye’yle olan ilişkilerde daha ilk günlerden nasıl bir yol izleyeceğinin işareti olmuştur. İlerleyen dönemde Türkiye-İsrail ilişkilerinde hassasiyet yaratan her gelişmede Ben-Gvir’in çıkışları gündeme gelmeye başlamıştır. Gazze saldırılarından itibaren kendi sosyal medya hesaplarından Türkiye ve Erdoğan hakkında bir ulusal güvenlik bakanına yakışmayacak ifadeler kullanmaktan kaçınmayan Ben-Gvir, İsrail halkına da “Türkiye’ye gitmeyin, Türk malı satın almayın” çağrısında bulunmuştur. Nitekim bu talihsiz söylemleri ve Filistin’e yönelik ifadeleri nedeniyle Dışişleri Bakanlığı da farklı tarihlerde tepki açıklamalarında bulunmuştur.

Ben-Gvir, Türkiye’yi hedef alan tutumunu sadece söylem düzeyinde bırakmamış bazı fiili adımlarla da bunu hissettirmiştir. Mart 2024’te, İsrail’de tutuklu bulunan iki Türk vatandaşının hapishanede ziyaret edilmesine yönelik rutin bir talep, Ben-Gvir’in engeline takılmıştır. Normalde konsolosluk veya aile ziyaretleri kapsamında ele alınabilecek bu insani talep, Ben-Gvir tarafından reddedilmiştir. Resmî açıklamalara yansımasa da bu kararın Ben-Gvir’in kişisel husumetinden kaynaklandığı ve İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın daha sonra durumu yumuşatmak için çeşitli girişimlerde bulunduğu konuşulmuştur.

2024 yazında İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sürerken, Türkiye’nin bu konudaki tutumu da Ben-Gvir’i rahatsız etmiştir. İsmail Heniyye’ye yönelik gerçekleştirilen suikastın ardından, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan 2 Ağustos günü milli yas ilan edileceğini belirtmiş ve Tel Aviv Büyükelçiliğindeki Türk bayrağı da yarıya indirilmiştir. Bu gelişme karşısında Ben-Gvir tepki göstermiş Türk tarafı ise bunun uluslararası diplomatik geleneklere uygun, insani bir tutum olduğunu savunarak Ben-Gvir’i diplomatik teamülleri bilmemekle suçlamıştır. Genel olarak bakıldığında, Itamar Ben-Gvir’in Türkiye’ye yönelik yaklaşımının ideolojik şartlanmışlıkla şekillendiği görülmektedir. Ben-Gvir’in diplomasi dilinden uzak açıklamaları ve yaptığı çıkışlar, kendisinin gerek bölge ülkeleri gerekse Avrupa’da giderek soyutlanmasına yol açacak niteliktedir. Itamar Ben-Gvir’in İsrail hükümetinde üstlendiği rol, ülkenin uluslararası ilişkilerine de kayda değer etkilerde bulunmuştur. Aşırı sağ bir figürün güvenlikten sorumlu bakan olarak vitrine çıkması, uluslararası toplumda endişeyle izlenmektedir. İsrail’in uzun yıllardır en yakın müttefiki olan Amerika Birleşik Devletleri, Ben-Gvir ve onun gibi isimlerin koalisyonda yer almasını alenen eleştirmese de diplomatik soğukluk sinyalleri vermiştir. Nitekim Biden yönetimi ilk aylarda Ben-Gvir ile doğrudan temastan kaçınmayı tercih etmiştir. Bu durum, Washington’un İsrail’deki yeni hükümetin bazı üyelerine mesafeli yaklaşma kararlılığının göstergesi olarak yorumlanmıştır. Ben-Gvir de söylemlerinde zaman zaman ABD’yi dolaylı olarak eleştirerek, egemenlik haklarını kullanırken “başka devletlerin onayını almak zorunda olmadıklarını” dile getirmiştir. Benzer şekilde Avrupa ülkeleri ve Avrupa Birliği kurumları da Ben-Gvir’in politikalarına yönelik eleştirilerini dile getirmişlerdir. Özellikle Filistinlilere yönelik sert güvenlik önlemleri ve kışkırtıcı söylemleri, Avrupa kamuoyunda ve diplomatik çevrelerinde tepki çekmiştir. Bu dönemde AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi olan Josep Borrell, Ben-Gvir ve benzeri bazı İsrailli bakanların “nefret söylemleri” nedeniyle uluslararası toplum tarafından izole edilmesi gerektiğini ima eden açıklamalar yapmıştır. Hatta Borrell, 2023 yılında aşırı söylemlerin devamı halinde ilgili isimlere karşı yaptırım seçeneklerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirterek diplomatik bir uyarıda bulunmuştur. Dolayısıyla Ben-Gvir’in varlığının Avrupa ile ilişkilerde yeni bir pürüz noktası oluşturduğu söylenebilir. Benzer şekilde, çeşitli Avrupa parlamentolarında da İsrail’deki aşırı sağ hükümetin Filistin politikasını kınayan ve ilişkileri gözden geçirmeye çağıran öneriler tartışmaya açılmıştır. Bölgesel düzeyde, Ben-Gvir’in en belirgin etkisi Kudüs’teki Harem-i Şerif statükosunu fiilen zorlamasıyla hissedilmiştir. Ocak 2023’teki tahrik edici eylemlerinin ardından Türkiye, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri sert kınamalar yayınlamışlardır. Ürdün Haşimi Krallığı, Kudüs’teki kutsal mekânların hamisi konumunda olduğundan, Ben-Gvir’in eylemlerini barış anlaşmasına aykırı ve “kırmızı çizgilerin ihlali” olarak tanımlamıştır. Hatta Ürdün Dışişleri, İsrail Büyükelçisini çağırarak resmi protestosunu iletmiştir. Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ile 2020’de imzalanan İbrahim Anlaşmaları sonrasında geliştirdiği ilişkileri gözden geçirebileceği imasında bulunarak, BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırmıştır. Bu tepkiler sonucunda İsrail hükümeti içinde, Ben-Gvir’in adımlarının bölgesel normalleşme çabalarını riske attığı yönünde tartışmalar yaşanmıştır. Ancak Ben-Gvir taviz vermeyen bir tutumla, “İsrail’in egemenlik haklarından geri adım atmayacağını” yineleyerek kendi tabanına kararlılık mesajı vermekten geri durmamıştır.

Ben-Gvir’in Filistin meselesine yaklaşımı da uluslararası arenada İsrail’in pozisyonunu etkilemiştir. İsrail’in Gazze’deki saldırıları sırasında, Ben-Gvir barış müzakerelerine veya ateşkes girişimlerine karşı çıkan insani tutumdan uzak bir tavır göstermiştir. Bu süreçte “terör örgütleriyle ancak koşulsuz teslimiyet konuşulabilir” şeklinde bir açıklamada bulunmuş ve yaşanan çatışmaların uzamasında etkili isimlerden birisi olduğu belirtilerek eleştirilmiştir. Bu tutumu, özellikle sivillerin korunması ve insani ateşkes konularında İsrail’in uluslararası çevrelerle gerilim yaşamasına neden olmuştur. Ben-Gvir, uluslararası eleştirilere kulağını tıkayarak güvenlik önceliğini mutlaklaştıran söylemini sürdürmüştür. Bunun bir yansıması olarak, BM Genel Kurulu’nun işgal altındaki topraklarla ilgili konuları Uluslararası Adalet Divanı’na taşıma kararını “İsrail’e karşı anti-semit bir kampanya” diye nitelendirip, ülkesinin böyle süreçlere kesinlikle uymayacağını belirtmiştir. Bu tavır, İsrail’in uluslararası hukuk mekanizmalarıyla ilişkisini de ortaya koyan belirgin bir söylem haline gelmiştir.

İç siyasette Ben-Gvir’in konumu, İsrail’in demokratik imajını ve liberal değerlerini savunan kesimler açısından da bir turnusol etkisi yapmıştır. 2023 boyunca on binlerce İsrailli sokaklara çıkarak hükümetin aşırı sağ gündemine ve yargı reformu adı altında yapılan girişimlere itiraz etmiştir. Her ne kadar protestolar doğrudan Ben-Gvir’in şahsına odaklanmasa da onun gibilerin hükümette oluşu demokratik gerilemenin sembolü olarak kabul edilmiştir. Yabancı basın ve uluslararası sivil toplum kuruluşları İsrail’deki bu kitlesel protestoları yakından takip ederek, ülkenin “liberal demokrasiden uzaklaşma tehlikesi” yaşadığını vurgulamışlardır. Bu çerçevede Ben-Gvir, sadece kendi politikalarıyla değil, varlığıyla bile İsrail’in küresel algısında belirleyici bir unsur haline gelmiştir. Örneğin, The Jerusalem Post’un eski genel yayın yönetmeni Yaakov Katz, Netanyahu hükümetine Ben-Gvir ve benzeri uç unsurların katılımını değerlendirirken bunun “İsrail demokrasisini yok etme yönelimi taşıdığı” uyarısında bulunmuştur. Bu tip değerlendirmeler uluslararası kamuoyunda da karşılık görmüş ve İsrail’e yönelik eleştirilerde sıkça referans gösterilmiştir.

Itamar Ben-Gvir’in hayat hikâyesi ve siyasal kariyeri, İsrail’in toplumsal ve siyasal dönüşümünün bir aynası niteliğindedir. Marjinal bir aşırı sağ radikal eylemciden devletin en üst kademelerine uzanan bu yolculuk, İsrail siyasetinde ana akım ile uç fikirler arasındaki sınırların nasıl bulanıklaştığını göstermektedir. Ben-Gvir’in kişiliği ve ideolojisi üzerinden bakıldığında, İsrail iç siyasetinde Yahudi aşırı sağının artık kenarda değil, iktidarın ortağı konumunda olduğu görülmektedir. Dini-siyasal milliyetçilik akımı, onun temsilinde geniş kitlelere ulaşmış ve ülkenin siyasal gündemini belirleyecek güce ulaşmıştır. Ben-Gvir’in savunduğu fikirler, etnik çoğunluğun haklarını mutlaklaştıran ve azınlık haklarını yok sayan bir yaklaşım içerisindedir. Bu nedenle Ben-Gvir’in yükselişi, İsrail’de demokrasinin kalite ve içerik bakımından sorgulanmasına yol açmıştır. Nitekim kendi vatandaşları da dahil olmak üzere geniş bir kesim, onun politikalarının ülkeyi otoriter bir etno-milliyetçi rejime sürükleyebileceği kaygısıyla tepki vermektedir. İç politikadaki bu kırılma, uluslararası sistemde de yankı bulmaktadır. Ben-Gvir gibi figürlerin güç kazanması, uluslararası alanda İsrail’e yönelik algıları değiştirmeye başlamıştır.

Sonuç itibarıyla, Itamar Ben-Gvir olgusu, 21. yüzyıl İsrail siyasetinin açmazlarını ve yönelimlerini anlamak için kilit bir örnek teşkil etmektedir. Yahudi aşırı sağı ve dini-milliyetçi ideoloji, ilk kez bu ölçüde devlet yönetimine nüfuz etmiş durumdadır. Ben-Gvir’in kişisel siyasi geleceği ne olursa olsun, onun yükselişiyle sembolleşen hareket İsrail’in toplumsal dokusunda izler bırakacaktır. İsrail, bir yanda kendi iç sorunlarıyla boğuşurken diğer yandan uluslararası arenada bu yeni kimliğiyle ilişkilerini yürütmek zorunda kalacaktır. Bu denge arayışında, Itamar Ben-Gvir ismi muhtemelen çözülmesi gereken bir meydan okuma olarak hafızalarda kalacaktır.

Doç. Dr. Abdullah Altuncu, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi’nde dinler tarihi alanında çalışmaktadır.
Abdullah Altuncu
Abdullah Altuncu

Abdullah ALTUNCU, 1986 yılında Manisa ili Gördes ilçesinde doğdu. 2008 yılında Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. 2011 yılında “Sümerlerin Dini Tarihi” başlıklı teziyle yüksek lisansını, 2019 yılında ise “Yahudilikte Gelenek ve Haskala İlişkisi” başlıklı teziyle doktorasını tamamladı. Doktora sürecinde on iki ay boyunca Hayfa Üniversitesi Yahudi Tarihi Bölümünde çeşitli araştırinalar gerçekleştirdi. İngilizce ve İbranice bilen Altuncu, 2014-2024 yılları arasında Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümünde Dinler Tarihi alanında görev yapmıştır. 2023 yılında doçent olan Altuncu, 2024 yılından itibaren Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde görevine devam etmektedir. Yahudi Aydınlanması, reform hareketi, Orta Çağ Yahudi tarihi, İbrani matbuatı, Yahudi dini metinleri, Yahudi-Hıristiyan ilişkileri, Kudüs ve Kudüs Tarihi, Orta Doğu’da etnik yapı ve çatışmalar gibi konularda çalışmaları bulunmaktadır.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments