back to top
Perşembe, Kasım 13, 2025
Ana SayfaFokusFlaman Hükümeti Kimi Meşru Görüyor?

Flaman Hükümeti Kimi Meşru Görüyor?

Flaman hükümeti geçtiğimiz günlerde 26 inanç topluluğuna resmî statü verirken, aralarında Diyanet ve Milli Görüş camilerinin de bulunduğu 32 başvuruyu reddetti. Gerekçe olarak “yabancı etki” ve “şeffaflık eksikliği” öne sürülse de, kararlar Türkiye’ye yönelik siyasi önyargılarla şekillenmiş görünüyor. Üstelik bu tutumun tersine, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki FETÖ yapılarının Belçika’da faaliyetlerine devam etmesine sessiz kalınıyor.

Flaman hükümetinin 15 Temmuz 2025’te açıkladığı yeni tanıma kararları, Belçika’daki Türkiye kökenli Müslüman toplulukların kamu hayatındaki yerini yeniden tartışmaya açtı. İçişleri Bakanı Hilde Crevits’in açıklamasına göre 26 yerel inanç topluluğu resmen tanınırken, 32 başvuru reddedildi. Reddedilen başvuruların 19’u Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı camilere; 4’ü ise Milli Görüş’e ait ibadethanelere aitti. Kalan 7 başvuru ise Fas kökenli camilere aitti. Gerekçe olarak “yabancı etkiler”, “mali şeffaflık eksikliği” ve “ibadethane mülkiyetinde belirsizlik” gibi iddialar sıralandı.

İçişleri Bakanı Crevits, başvuruların “tek tek, tarafsız biçimde” değerlendirildiğini savunuyor. Ancak ortaya çıkan tablo, bu sürecin özellikle Türkiye kökenli İslami yapılar açısından sistematik bir dışlama izlenimi vermekte. Üstelik, Diyanet ve Milli Görüş camilerine toplu hâlde olumsuz yanıt verilmesi, kararların teknik kriterlerin ötesine geçtiğine işaret ediyor.

Özellikle Diyanet’e bağlı camilerin hedef tahtasında olduğu görülüyor. Bakanlık bu kurumları Türkiye devletiyle “aşırı derecede bağlantılı” olarak nitelendiriyor ve bu nedenle “bağımsız olmadıklarını” savunuyor. Ancak dikkat çeken bir çelişki söz konusu: Aynı Flaman hükümeti, Belçika’da hâlihazırda tanınmış Diyanet camilerinin varlığını, tarafsız davrandığının göstergesi olarak sunuyor. Oysa verilere göre en son Diyanet camisi 2013 yılında tanındı. Buna karşın bazı Fas kökenli camilerin tanınması 2023 yılına kadar uzanıyor. Bu durum, Türkiye bağlantılı camilere yönelik tanıma sürecinin fiilen dondurulduğunu gösteriyor. Yani var olan tanınmış Diyanet camileri korunurken, yeni başvurulara sistematik biçimde kapı kapatılıyor.

Tanınmanın anlamı yalnızca sembolik bir onay değil. Resmî olarak tanınan inanç toplulukları, kamu fonlarından faydalanma, ibadet mekânı için kira ya da mülkiyet desteği alma, din görevlilerinin maaşlarının devlet tarafından ödenmesi gibi birçok avantaj elde ediyor. Bu desteklerden mahrum kalan camiler ise, kurumsal kapasitesini geliştirmekte zorlanıyor, toplumsal temsil imkanlarını kaybediyor. Özellikle genç nesiller için bu durum, aidiyet duygusunu zayıflatıyor ve toplumsal dışlanmayı derinleştiriyor.

Flaman hükümeti bu kurumları şeffaf olmamakla suçlarken, aynı anda FETÖ bağlantılı yapılarla ilgili hiçbir olumsuz değerlendirme paylaşmadığı dikkatleri çekiyor. Oysa 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin arkasında yer alan FETÖ, yalnızca Türkiye’de değil, birçok ülkede anayasal düzene kast etmiş, kendi paralel yapısını inşa etmeye çalışmış bir yapılanmadır. Bizim daha önce yayımladığımız “Belçika’da FETÖ Yapılanması” başlıklı analizde de vurguladığımız gibi, bu yapılar Belçika’da halen eğitim ve kültür dernekleri üzerinden faaliyet göstermekte ve diyalog maskesi altında siyasilerle temas kurmaktadır. Türkiye’nin anayasal ve denetlenebilir kurumları olan Diyanet ve Milli Görüş “şüpheli” ilan edilirken, FETÖ’nün meşruiyeti sorgulanmamaktadır.

Flanders yönetiminin Milli Görüş’ü “radikal” olarak tanımlaması da benzer şekilde sorunlu bir çerçeve sunuyor. Bu tanımın neye dayandığı açıklanmazken, ciddi anayasal tehdit oluşturmuş bir yapının sessizce görmezden gelinmesi açık bir çifte standarttır. Bir inanç topluluğunun hangi ölçülere göre “radikal” sayıldığı, hangi siyasi hassasiyetlerle dışlandığı kamuoyuna açıklanmamaktadır.

Bugün Flanders’ta resmî olarak tanınan ibadethane sayısı 1.528’dir. Bunların 1.400’den fazlası Katolik kiliselere aittir. Buna karşılık yalnızca 43 cami tanınmış durumdadır ve son yıllarda bu sayının ciddi biçimde artmadığı dikkat çekmektedir. Bu dengesizlik, İslami cemaatlerin —özellikle Türkiye kökenli olanların— kamusal alanda kurumsal tanınırlık kazanmasının önünde ciddi bir eşitsizlik olduğunu göstermektedir.

Crevits, her ne kadar “garaj camileri (“merdivenaltı” camiler) yerine resmî tanınan camileri tercih ettiğini” savunsa da, pratikte tanıma süreci Türkiye kökenli camilere kapalıdır. Üstelik reddedilen kurumların önemli bir kısmı, yerel yönetimlerden olumlu tavsiyeler almış, toplumsal uyum açısından aktif roller üstlenmiştir. Örneğin Willebroek’teki Yunus Emre Camii için belediye meclisi olumlu görüş bildirmiş, yerel düzeyde hiçbir sorun olmadığı ifade edilmiştir. Buna rağmen başvuru, Diyanet bağlantısı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.

Belçika’daki Türk toplumu on yıllardır bu ülkenin sosyal ve ekonomik dokusuna katkıda bulunuyor. Ancak kamu kurumları nezdinde bu topluluk, özellikle Türkiye bağlantılı yapılar söz konusu olduğunda yapısal bir güvensizlikle karşı karşıya. Bu güvensizlik, yalnızca dini alandaki kurumsal tanımaları değil, daha geniş bir temsilsizlik sorununu da besliyor. Topluma aidiyet hissi kurumsal tanınma üzerinden de gelişir. Bu tanınma gerçekleşmediğinde ise, toplumsal dışlanma kaçınılmaz hale gelir.

15 Temmuz’un yıldönümünde alınan bu karar, yalnızca teknik bir değerlendirme değil, aynı zamanda siyasi bir mesajdır. Mesaj, Türkiye bağlantılı kurumlara karşı mesafeli bir tutumun benimsendiğini göstermektedir. Bu yaklaşımın uzun vadede toplumsal uyuma değil, ayrışmaya hizmet edeceği açıktır. Gerçek bir eşitlik için, tanıma süreçlerinin saydam, adil ve ideolojik önyargılardan arındırılmış olması gerekir.

Amina Smits Akılma, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.
Amina Smits Akılma
Amina Smits Akılma

Amina Smits Akılma, 2011’de Leuven Üniversitesi’nin Orta Doğu Çalışmaları Bölümü’nden mezun oldu. Aslen Belçikalı olan Akılma, 2017 yılında Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nde “Osmanlı-Avrupa İlişkileri Bağlamında Edward Said’in Oryantalizm’ini Eleştirel Bir İnceleme” başlıklı tezi ile yüksek lisans derecesini aldı. Çalışma ve ilgi alanları arasında oryantalizm, İslamofobi, post-kolonyalizm, ırkçılık, aşırı sağ ve göç bulunmaktadır. Anadili olan Flemenkçe dışında Türkçe ve İngilizceyi anadil seviyesinde konuşmakta; Arapça ve Fransızcayı okumaktadır. 2020 yılından beri Avrupa İslamofobi Raporu’nun Hollanda ve Belçika bölümünü yazmaktadır. Türkiye Araştırmaları Vakfı’nda araştırmacı olarak çalışmaktadır.
E-posta: asakilma@www.turkiyearastirmalari.org

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments