back to top
Çarşamba, Kasım 12, 2025
Ana SayfaYayınlarAnalizGerizim Dağı Sakinleri: Samiriler

Gerizim Dağı Sakinleri: Samiriler

Giriş

İsrail denildiğinde çoğu insanın zihninde benzer imgeler canlanmakta; bu imgelerin merkezinde ise genellikle Filistin-İsrail çatışması yer almaktadır. Bölge hakkında sınırlı bilgiye sahip kişiler, bu küçük ve verimli toprak parçasında yalnızca Araplar ve Yahudilerin yaşadığını ve aralarında sürekli bir çatışma bulunduğunu düşünebilir. Bu algı, bölgenin sosyo-politik gerçekliğinin önemli bir boyutunu yansıtmakla birlikte, İsrail’i yalnızca yüksek tansiyonlu bir çatışma sahası olarak değerlendirmek eksik bir yaklaşım olacaktır.

Kuzey-güney doğrultusunda uzanan, yaklaşık 22.000 km²’lik bu daracık toprak parçası; çok sayıda etnik ve dini topluluğu bünyesinde barındırmaktadır. İsrail’e göç ettikleri coğrafi bölgelere göre Aşkenaz, Mizrahi, Sefarad ve Falaşa olarak sınıflandırılan Yahudi grupların yanı sıra; bölgenin kadim halkları arasında yer alan Dürziler, Ermeniler, Çerkesler ve bu çalışmanın ana odağını oluşturan Samiriler, ülkenin toplumsal çeşitliliğini ortaya koyan önemli unsurlardır.

Bu yazıda, dünyanın en küçük dini topluluklarından biri olarak kabul edilen ve varlık mücadelesi veren Samirilerin kimlikleri, Yahudiler ile aralarındaki benzerlik ve farklılıklar ile günümüz İsrail içindeki sosyo-kültürel ve demografik konumları ele alınacaktır.

Samirilerin Kimliği

 Sayıları 800’ü bulan Samiriler dünya üzerindeki en küçük cemaat olarak bilinmektedir. Batı Şeria sınırları içinde bulunan Nablus şehrinde, Gerizim Dağı eteklerindeki Kiryat Luza köyünde ve Tel Aviv yakınlarındaki Holon bölgesinde yaşamlarını sürdürmekte olan Samiriler, kendilerini -Yusuf soyundan Efraim ve Menaşe’ye dayandırarak- İsrailoğulları’nın asıl temsilcileri olarak görmektedirler.

Her ne kadar Tevrat’a ve Hz. Musa’ya iman etme hususunda Yahudilerle ortak inançlara sahip olsalar da Samiriler ile Yahudiler arasında çok temel doktrinel ve tarihsel ayrılıklar bulunmaktadır. Bunun bir sonucu olarak Samiriler, Yahudiler tarafından gerçek bir Yahudi cemaati olarak kabul görmemektedirler.

Samiriler ile Yahudiler arasındaki fikrî ayrışmanın kökenleri, “Samiri” adının her iki topluluk tarafından farklı temellere dayandırılmasına kadar uzanmaktadır. Samirilere göre bu adlandırma, İbranice’de “Musa’nın yasasını gözetenler, koruyanlar” anlamına gelen şamerim kelimesine dayanmaktadır. Yahudiler ise onları, bir mekânı işaret edecek şekilde, günümüzde İsrail topraklarının kuzeyinde yer alan tarihî Samiriye bölgesinden gelenler anlamında şomronim olarak adlandırmaktadır. Fakat Şomronim ismi Eski Ahit’te dini ve etnik açıdan karışık bir topluluğu ifade etmek üzere de kullanılmaktadır. Yine Yuhanna 8:48’de geçen Yahudilerin Hz.İsa’ya “cin çarpmış bir Samiriyeli’’ şeklindeki ithamı, Yahudiler açısından Samiriliğin aşağılayıcı bir ifadeye karşılık geldiğini gösterir niteliktedir. Buna karşılık Samiriler de Yahudileri, onlara bir nevi meydan okur biçimde “İsrail’in gerçekten sapan oğulları, isyancılar, kâfirler ve dalalet ehli” [1] şeklinde tanımlarlar.

Samiriler ve Yahudiler ayrımının nasıl oluştuğu hususunda iki farklı anlatı bulunmaktadır. Yahudilere göre Süleyman’ın vefatından sonra krallık kuzey ve güney olarak ikiye bölünmüş, krallığın on kabileyi içeren kuzey kısmı İsrail, kalan iki kabileyi içeren güney kısmı ise Yehuda olarak adlandırılmıştır. Kuzeyde yer alan İsrail Krallığı’nın MÖ.722 yılında Asur Kralı V. Şalmaneser tarafından yıkılması sonucu burada bulunan on kabile Asur topraklarına sürülmüştür.

Krallar kitabında yer alan bilgilere göre Asur’a sürülen İsrail kabilelerinin yerine Samiriye bölgesine yerleştirilen karışık topluluk başlangıçta kendi politeist uygulamalarını devam ettirmiş; Tanrı’nın üzerlerine vahşi aslanları salarak onları cezalandırması üzerine mecburen İsrail dinine geçmiş fakat kendi politeist inançlarını da gizlice sürdürmüşlerdir.[2] Bu nedenle Yahudiler, Samirileri tam manasıyla gerçek bir Yahudi cemaati olarak görmemişlerdir. Tanah’ta Asur sürgünü esnasında kuzeydeki bütün İsrail halkının sürgün edildiği ve yerlerine yeni halklar yerleştirildiği bilgisi yer almaktadır. Ancak tarihi kayıtlarda, Asur sürgünü esnasında tüm İsrail halkının sürgün edilmediği, sadece 27.900 civarında İsraillinin Asur topraklarına sürgün edildiği;[3] bilhassa yönetici, savaşçı ve zanaatkarları kapsayan elit kesimi[4] oluşturduğu bilgisi bulunmaktadır.

Samirilere göre ise hikâye oldukça farklıdır. Her şeyden önce Samiriler, kendilerinin Yusuf soyundan Efraim ve Menaşe’den geldiklerini ve İsrailoğulları soyunun gerçek temsilcileri olduklarını iddia etmektedirler. Samiri kaynaklarına göre İsrailoğulları Musa önderliğinde Mısır’dan çıktıktan sonra Yeşu öncülüğünde Kenan topraklarına girmiş, Tanrı’nın bir emri olarak Toplanma Çadırı’nı Şehem’de bulunan Gerizim Dağı’nda inşa etmiş, 280 yıl boyunca da bu çadır İsrailoğulları’nın ibadet merkezini oluşturmuştur. Başkohen Uzzi dönemine dek çadır Gerizim Dağı’nda kalmış ve burası İsrailoğulları’nın ibadet merkezi haline gelmiştir.

Samirilerin anlatısına göre Samiri-Yahudi ayrılığının temeli Kohen Uzzi dönemine dayandırılmaktadır. Başkohen Uzzi döneminde Eli isminde bir kohenin yaşça kendisinden küçük olan Uzzi’ye itaat etmeyeceğini söylemesi ve kendisine taraftar toplaması üzerine kabileler arasında ayrılık başlamıştır. Yehuda ve Bünyamin kabileleri Eli’yi takip ederken Efraim ve Menaşe’nin de içinde bulunduğu diğer kabileler Uzzi’nin yanında olmuştur. Bu yüzden Eli, taraftarlarıyla beraber Şilo’ya göç etmiş ve burada Ahit Sandığı’nın ve Toplanma Çadırı’nın bir benzerini inşa etmiştir. Kendisine itaat edenleri bunların gerçek olduğuna ikna etmiş ve halkın çoğu burada toplanmaya devam etmiştir. Yehuda kabilesi Eli’yi takip ederek yeni ibadet merkezini benimserken Efraim ve Menaşe kabilelerinden oluşan grup Başkohen Uzzi liderliğinde Şehem’e bağlı kalmıştır.[5] Zamanla Eli taraftarlarının bir kısmı putperest uygulamalara yönelmişlerdir. Bu olaydan hareketle Samiriler, İsrailoğulları’nın yaşadığı ayrılıktan ötürü Tanrı tarafından cezalandırıldıklarına, Tanrı’nın Ahit Sandığı’nı ve Toplanma Çadırı’nın gizlediğine ve Taheb (Yahudilikteki Mesih inancına benzer) gelinceye dek Tanrı’nın üzerlerinden inayetini kaldırdığına inanmaktadırlar.

Samirilerin İnanç Esasları

Samirilerin inanç esasları ile geleneksel Yahudilikteki esaslar benzer nitelikler taşısa da her iki geleneğin çok kritik noktalarda ayrıştığını söyleyebiliriz. Samirilerin inanç esaslarını Tanrı’ya, Musa’nın peygamberliğine, Tevrat’a, Gerizim Dağı’nın kutsal olduğuna ve ahirete iman şeklinde sıralamak mümkündür. Samiri Tevratı’ndaki ilk 9 emir, Yahudi Tevratı’ndaki emirler ile hemen hemen aynıdır.[6]

Tanrı, Peygamber ve Tevrat İnancı

Yahudilikte olduğu gibi Samirilere göre de Tanrı birdir, eşsizdir ve ortağı yoktur. Onun bir cismi yoktur. Dolayısıyla onu tasvir eden metinlerinde cismani ifadelere yer verilmekten kaçınılmıştır.

Musa’nın peygamber olduğu noktasında her iki cemaat de hemfikir olmakla birlikte Samiriler Musa’yı son peygamber olarak kabul etmektedir. Samirilere göre Musa da bir beşerdir, yaratılmıştır fakat yaratılmışların en üstünüdür. Samirilere göre onun gibi bir peygamber gelmemiştir ve ondan sonra bir peygamber gelmeyecektir. Dolayısıyla Yahudilerin peygamber olarak kabul ettikleri İlyas, Elişa, İşaya ve Yeremya’yı peygamber kabul etmezler.[7]Samiriler, bu noktada Yahudilerle ortak bir inancı paylaşmakla birlikte, Musa’ya iman etme hususunda onlardan; Musa’yı yaratılışın sebebi, Tanrı’nın yarattığı ilk insan ve Tanrı’nın kelamı olarak görmeleri yönüyle ayrılmaktadırlar.[8]

Samiriler de Yahudiler gibi kutsal kitap olarak Tevrat’ı kabul etmekle birlikte kendi kitaplarını Samiri Tevratı (Samaritan Pentateuch) olarak ayrı tutarlar. Geleneksel Yahudiliğin temel kaynağı olan Tanah’ın Peygamberler (Neviim) ve Yazılar (Ketuvim) bölümlerini kabul etmeyen Samiriler, yalnızca Tevrat’ı (Tora) kutsal metin olarak benimserler. Bu bağlamda Tevrat’ın sadece ilk 5 kitabını (Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye/Yasa’nın Tekrarı) kabul ederler. Onlara göre Tevrat, Tanrı tarafından Musa’ya Sina Dağı’nda verilmiş ve herhangi bir değişime ve tahrife uğramaksızın günümüze kadar ulaşmıştır. Musa’dan sonra başka bir peygamberin gelmeyeceğine dair inançları, Tevrat sonrası yazılan metinlerin reddedilmesine temel oluşturmaktadır. Samiriler kitapları hakkında “Sahip olduğumuz kitap hakikatin kitabıdır peygamberlerin tüm yazıları ise menfur ve murdardır.’’[9] şeklinde ifade kullanmaktadırlar. Ayrıca Samiriler, Tevrat’ın Tanrı’nın özünden geldiğine ve onun Tanrı’nın bir parçası olduğuna inanmaktadırlar. Samiri Tevratı ile Yahudi Tevratı arasında yaklaşık 6000 kadar fark bulunmaktadır.[10]

Fotoğraf 1: Bir Samiri ve Samiri Tevratı

Kaynak: Christian Publishing House Blog

Kutsal Mekân İnancı

İman esasları arasında yer almasa da Yahudi geleneğine göre Tanrı’nın kutsal kıldığı mekân Kudüs’tür fakat Samirilere göre bu mekân Şehem’de yer alan Gerizim Dağı’dır. Gerizim Dağı’nın kutsallığına iman etmek iman esaslarından birisidir. Samirilere göre İsrailoğulları Yeşu liderliğinde Kenan topraklarına girdikten sonra Toplanma Çadırı (Mişkan), Tanrı’nın Musa’ya tarif ettiği şekliyle Gerizim Dağı’nda inşa edilmiştir. Bu inanç esası, Samirileri Yahudilerden taban tabana ayıran ve onları Yahudilerin gözünde sapkın yapan en temel esastır.[11] Samiri inancına göre İbrahim bir süre Şehem’de yaşamış, Tanrı ile Gerizim Dağı’nda ahitleşmiş ve burada Tanrı adına bir sunak yapmıştır. Yine Adem ve Nuh sunaklarını burada kurmuş, İbrahim oğlu İshak’ı burada kurban etmiştir.[12] Samiriler mabetlerini burada inşa etmiş ve Kudüs’te inşa edilen Süleyman Mabedi’ni ise kesinlikle kabul etmemişlerdir.

Fotoğraf 2: Ebal Dağı’ndan Gerizim Dağı Sırtları

Kaynak: Vikipedi

Kudüs ismi Tevrat’ta sadece bir kez şalem adıyla zikredilirken Samiri Rahibi Hüsnü es-Samiri, Tevrat’ta Gerizim Dağı’nın kutsallığına dair 120 referans saydığını, ancak Kudüs’ün kutsallığına dair tek bir gerçek referansın olmadığını ifade etmektedir. Sâmirî kroniklerinde Gerzîm Dağı, “mukaddes dağ” (Har ha-Kodeş, Cebelü’ş-Şerif, Tur Berik), “mübarek dağ” (Har ha-Braha), “seçilmiş yer” (ha-Makom ha-Mivhar), “Gerzîm Dağı” (Har Gerizim), “Tanrı’nın evi” (Bet-El) gibi isimlerle zikredilmiştir.[13] Aralarındaki köken tartışmalarını bir yana bıraktığımızda İsrailoğulları’nın kendi içlerinde bir kutsal mekân etrafında birlik oluşturamamış olmaları düşünmeye değerdir.

Ahiret İnancı

Tevrat’ta ahiret inancını ifade eden bir pasaj bulunmamaktadır. Fakat Samiri Tevratı ile Yahudi Tevratı arasında Yasa’nın Tekrarı 32:35’te çok önemli bir farklılık bulunmaktadır. Yahudi Tevratı’nda bu pasaj: “Öç benimdir, karşılığını ben vereceğim” şeklindeyken Samiri Tevratı’nda aynı pasaj: “Öç alma ve ceza verme gününde” şeklindedir. Yahudi Tevratı’ndaki ifadeye nazaran Samiri Tevratı’nda yer alan ifadenin netliği onların ahirete imanı, inanç esasları arasına dahil etmesini gerektirmiş görünmektedir.

Yahudilikteki Mesih inancına benzer şekilde Samiriler de Taheb adında bir kurtarıcının geleceğine ve onun zamanında Uzzi döneminde İsrailoğulları arasında yaşanan ayrışmadan dolayı Tanrı’nın üzerlerinden kalkan inayetinin yeniden üzerlerine ineceğine inanmaktadırlar. Samirilere göre Taheb, Gerizim Dağı’ndaki mabedi yeniden inşa edecektir.

Bazı Dini Uygulamalar

Samiriler ve Yahudilerin kurban, sünnet, şabat gibi uygulamalar arasında benzerlikler bulunmakla birlikte ayrıştıkları noktalar göze çarpmaktadır. Yahudiler mabetleri yıkıldığı için kurban ibadetlerinden muaf olduklarına inanmaktadırlar. Fakat Samiriler, kurban emrinin mabedin inşa edilmesinden önce geldiğini kabul ederler. Dolayısıyla, kurban ibadeti için bir mabede ihtiyaç olmadığına inanırlar. Bu nedenle Yahudilerin aksine her yıl, Mısır’dan çıkışlarının anısına kutladıkları Pesah (Fısıh) Bayramı’nda Gerizim Dağı’ndaki sunakta kurban ibadetini yerine getirmektedirler.

Fotoğraf 3: Pesah Bayramı’nda Kesilen Kurbanlar, Ateş Yakılan Kuyularda Pişirilirken

Kaynak : Anadolu Ajansı

Samiriler’de de geleneksel Yahudilikte olduğu gibi sünnet uygulaması Tevrat’ta kesin bir şekilde emredilmiştir. (Tekvîn 17/12 ve Levililer 12/3) Her iki grup da erkek çocuklarını doğumlarının sekizinci gününde sünnet ettirirler. Yahudilerden farklı olarak Samiriler hayati bir durum olmadığı sürece bebeğin dünyaya gelişinin sekizinci günü Şabat gününe denk gelse bile sünnet işlemini ertelemezler.

On Emir’de belirtildiği üzere Şabat, Yahudilerde olduğu gibi Samirilerde de kutsaldır. Tevrat’ta Yasa’nın Tekrarı 5:12 ve Çıkış 20:8-11 metinlerinde de Şabat hükmü açıkça belirtilmiştir. Haftanın yedinci günü olan Şabat, Samirilerin ve Yahudilerin dünyalık tüm işlerden uzaklaşıp kendilerini ilahi emir gereği Rablerine adadıkları özel bir gündür. Samiriler cuma günü günbatımından itibaren ibadet etmeye başlar ve cumartesi günü gün batımıyla birlikte ibadetlerini sona erdirirler.

Günümüzde Samirilerin Durumu

İsrail’in ikinci Cumhurbaşkanı Yitzhak Ben Zvi aynı zamanda Samirilerle ilgili pek çok eser ortaya koyan bir tarihçidir. Zvi’nin çabaları doğrultusunda Samiriler, onun cumhurbaşkanlığı döneminde bazı haklar elde etmişlerdir. 1950 yılında kabul edilen Geri Dönüş Yasası ile dünya üzerindeki tüm Yahudiler İsrail’e göç etme ve vatandaşlık alma hakkı kazanmıştır. Bu yasa kapsamında, başlangıçta Samiriler de bu haklardan yararlanırken 1970 yılında yasada yapılan değişiklikle, Samirilerin hukuki statüsü doğrudan etkilendi. Söz konusu değişiklikle birlikte “Yahudi” tanımı yeniden yapılandırıldı. Buna göre, bir kişinin Geri Dönüş Yasası’ndan yararlanabilmesi için Yahudi bir anneden doğmuş olması ya da Yahudiliğe resmi olarak ihtida etmesi şart koşuldu.[14] Bu durum, Samirilerin ne Yahudi bir anneden doğdukları ne de Yahudiliğe geçmiş bireyler oldukları gerekçesiyle yasadan hariç tutulmalarına yol açtı. Böylece Samiriler, İsrail hükümetince Yahudi topluluğunun eşit haklara sahip bir parçası olarak tanınmadı.

Bu gelişmelerin ardından Samiriler, kaybettikleri haklarını yeniden elde etmek amacıyla hukuki girişimlerde bulunmuşlardır. Nihayetinde İsrail Yüksek Mahkemesi, 1994 yılında aldığı kararla Samirileri Yahudi unsurlardan biri olarak tanımlamıştır. Bu karar doğrultusunda Samiriler, Geri Dönüş Yasası kapsamında Yahudilerle eşit haklara yeniden sahip olmuşlardır. Söz konusu haklar, beraberinde belirli yükümlülükleri de getirmiştir. Nitekim İsrail Savunma Bakanlığı, Samirileri de askerlik hizmetine davet etmiştir. Ancak Samiriler için askerlik hizmeti, Yahudiler, Dürziler ve Çerkeslerde olduğu gibi zorunlu değil, gönüllülük esasına dayanır.

İsrail idaresi altında bulunduğu için Holon’da yaşayan Samiriler İsrail vatandaşlığına sahiptirler. Batı Şeria sınırları içerisinde yer alan Gerizim Dağı’nda yaşayanlar ise Filistin vatandaşlığına ve Filistin Yönetimi tarafından verilen kimlik kartlarına sahiptirler ancak başvurdukları takdirde İsrail vatandaşlığına da sahip olabilmektedirler. Böylece Samiriler devletin sunduğu tüm imkanlardan faydalanabilmektedir.

Samirilere göre bir Samiri ancak başka bir Samiri ile evlenebilmektedir. Ancak günümüzde kadın nüfusunun azlığı ve içerden evliliğe bağlı olarak gelişen genetik hastalıklar nedeniyle bu uygulamada bazı yeniliklere gidilmiştir. Böylece Samiri bir erkekle Yahudi bir kadının evliliğini Samiri geleneğinin takip edilmesi şartıyla geçerli sayacak şekilde esnetilmiştir. Fakat bunun için belli şartların sağlanması gerekmektedir. Yahudi bir kadın Samiri bir erkekle evlenmeden önce Samiri toplumunun inanç ve geleneklerini kabul etmeli, Samiri toplumu arasında bir müddet yaşamalı ve bu sayede Samiri geleneğini yaşayarak öğrenmelidir ve toplumun bir parçası hâline gelmelidir.[15] Yahudilerin aksine, soyun babadan devam ettiğine ilişkin Samiri inancı, evlilikle ilgili kuralların esnetilmesinde yardımcı bir rol oynuyor görünmektedir.

Samirilerin evlilik ve boşanma konuları Samiri Başkohenliği’ne aittir. Yukarda belirtildiği üzere azalan nüfus ve akraba evliliklerine bağlı genetik hastalıkların artması sebebiyle belli şartlara bağlı olarak dışardan evliliklere izin verilmektedir. Samiri Kâhin Hüsnü Vasıf Es-Samiri, bugüne kadar cemaat dışından 47 gelin alındığını, bunların 25’inin Yahudi, 19’unun Rusya ve Ukrayna’dan gelen Hristiyan ve üçünün Azerbaycan’dan gelen Müslümanlar olduğunu ve cemaatlerine katıldığını aktarmıştır.

Samiriler, tarihsel olarak nesiller boyunca yaşadıkları bu topraklarda günümüzde kültürel kimliklerini koruma ve toplumsal varlıklarını sürdürme yönünde çaba göstermektedir. Bu çabalar, erken yaşlardan itibaren çocuklara tarih bilinci, dini ritüeller ve antik İbranice dilinin öğretilmesini kapsamaktadır. Samiri tarihçi Benyamim Tsedeka tarafından kurulan Israelite Samaritan Information Institute, Samiriler ile ilgili tarihî, dinî, kültürel ve sosyal içerikli bilgilerin derlenmesi, belgelenmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla faaliyet göstermektedir. Enstitü, bu kapsamda yürüttüğü araştırmalar ve tanıtım çalışmaları ile Samiri kültürünün korunması, tanıtılması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli bir rol üstlenmektedir.

Samirilerin Filistin-İsrail Meselesine Karşı Tutumları

Samiriler Filistin-İsrail çatışmasında doğrudan bir tarafta durmasalar da İsrail’in sistematik işgal politikasını onaylamamaktadırlar. Samiri rahibi ve din araştırmacısı Hüsnü Vasıf Es-Samiri konu hakkındaki görüşlerini “İki halk arasında bir köprü olabilir, benzerlikler olduğunu ve birlikte yaşamanın mümkün olduğunu gösterebiliriz. Üç bin yıl önce üç milyonduk; şimdi ise sadece küçük bir mezhebiz. Neden? Savaş yüzünden. Savaş Filistinliler için iyi değil, İsrailliler için de iyi değil. Barışa doğru birlikte ilerlemeliyiz.’’ şeklinde ifade etmiştir.

Sonuç

Samiriler, sayıları 800 civarında olan ve binlerce yıllık dini ve kültürel mirası günümüze taşıyan kadim bir topluluktur. Tarihsel süreçte Yahudilikten ayrışmalarının en belirgin sebebi, kutsal mekânın Kudüs değil, Gerizim Dağı olarak kabul edilmesidir. Bu farklılık, yalnızca teolojik bir ayrışma değil, aynı zamanda kimlik ve aidiyetin merkezinde yer alan politik ve kültürel bir semboldür.

Nüfuslarının azlığı, topluluğun hem genetik hem de kültürel devamlılığı açısından ciddi zorluklar yaratmaktadır. Bu nedenle dışarıdan evliliklere kontrollü şekilde izin verilmesi, biyolojik sürdürülebilirlik ile dini kimliği koruma arasında hassas bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Erken yaşta verilen zorunlu Samiri tarihi, dili ve ritüel eğitimi ise kültürel hafızanın aktarımında merkezi bir rol oynamaktadır.

Samirilerin İsrail ve Filistin vatandaşlıklarını aynı anda taşıyabilmeleri, bölgede nadir görülen bir çift kimlik durumunu ortaya çıkarmaktadır. Bu konum, onlara hem sosyal hem de ekonomik anlamda esneklik sağlamakta, hem de çatışma ortamında tarafsız bir “denge unsuru” olarak görülmelerine imkân vermektedir. Ancak bu tarafsızlık politikası, bölgesel gerilimlerin artması hâlinde iki tarafın da güvenini kaybetme riskini barındırmaktadır.

Sonuç olarak, Samiriler günümüzde bir yandan dini ve kültürel miraslarını korumak için kapalı bir toplumsal yapı sürdürürken, diğer yandan özel konumlarının getirdiği esneklikten yararlanmaktadır. Bu durum, topluluğun varlığını sürdürebilmesinde hem avantaj hem de potansiyel kırılganlıklar içermektedir. Samirilerin geleceği büyük ölçüde bu dengeyi ne ölçüde muhafaza edebileceklerine bağlı görünmektedir.

Şeyma Yıldız Başköylü, bağımsız araştırmacıdır.

[1] Reinhard Pummer, The Samaritans: A Profile (Grand Rapids: W. B. Eerdmans Publishing, 2016), 9.

[2] Salime Leyla Gürkan, İbrahim’den Ezra’ya İsrailoğulları Tarihi (İstanbul: İSAM Yayınları, 2018), 202.

[3] Fatma Gerçekcioğlu, Samiriliğin Ortaya Çıkışı ve Kutsal Metinler Işığında Erken Dönem Samiri-Yahudi İlişkileri, yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, 2017, 47.

[4] Salime Leyla Gürkan, İbrahim’den Ezra’ya İsrailoğulları Tarihi (İstanbul: İSAM Yayınları, 2018), 203.

[5] Salime Leyla Gürkan, İbrahim’den Ezra’ya İsrailoğulları Tarihi (İstanbul: İSAM Yayınları, 2018), 204.

[6] Fatma Gerçekcioğlu, Samiriliğin Ortaya Çıkışı ve Kutsal Metinler Işığında Erken Dönem Samiri-Yahudi İlişkileri, yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, 2017, 66.

[7] Nuh Arslantaş, İslam Dünyasında Sâmirîler: Osmanlı Dönemine Kadar (İstanbul: İz Yayıncılık, 2008), 114

[8] John Macdonald, “The Discovery of Samaritan Religion,” Religion 2, no. 1 (1972): 148.

[9] T. H. Gaster, “Samaritans,” in Interpreter’s Dictionary of the Bible, ed. George Arthur Buttrick, vol. 4, 193–94 (Nashville: Abingdon Press, 1962), 70.

[10] Magnar Kartveit, The Origin of the Samaritans (Leiden: Brill, 2009),261.

[11]Fatma Gerçekcioğlu, Samiriliğin Ortaya Çıkışı ve Kutsal Metinler Işığında Erken Dönem Samiri-Yahudi İlişkileri, yüksek lisans tezi, Ankara Üniversitesi, 2017,69.

[12]Muhammed Ali Bağır, “Samiriler: Köken Sorunu ve Günümüz İsrail Devleti’ndeki Yansımaları,” Milel ve Nihal 13, no. 2 (2016), 106.

[13] Nuh Arslantaş, İslam Dünyasında Sâmirîler: Osmanlı Dönemine Kadar (İstanbul: İz Yayıncılık, 2008), 118

[14] Muhammed Ali Bağır, “Samiriler: Köken Sorunu ve Günümüz İsrail Devleti’ndeki Yansımaları,” Milel ve Nihal 13, no. 2 (2016), 119.

[15] Muhammed Ali Bağır, “Günümüz Samirilerinde Dini Hayata Dair Bazı Uygulamalar,” Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, no. 20 (2018), 162.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments