Giriş
Beja halkı Sudan, Mısır ve Eritre’yi kapsayan geniş bir coğrafyada yaşayan, bölgedeki en eski topluluklardan biridir.[1] Bazı kaynaklarda Bejaların Kızıldeniz, Nil nehri ve Atbara nehirleri arasındaki dağlık bölgede yaşadıkları ileri sürülmektedir. Mısırlı tarihçi Kalkaşandi’nin (ö.821/1418) bildirdiğine göre ise Bejalar Nil ile Kızıldeniz arasında, Mısır’ın kuzeyindeki Kûs ve Vadi Callaki bölgesinden Sudan-Eritre sınırına kadar uzanan geniş bir bölgede yaşamışlardır.[2] Köklü tarihlerinde çeşitli kültürlerle etkileşim içinde bulunan Bejalar, uzun yıllar bölgede var olmayı, kendi dil ve kültürlerini muhafaza etmeyi başarabilmişlerdir. Bu köklü tarihleri ve farklı medeniyetlerle kurdukları etkileşimler Bejaların farklı kaynaklarda farklı isimlerde yer almalarına da imkân sağlamıştır. Yerel kaynaklarda “savaşçılar” anlamına geldiği ileri sürülen Beja adının kökeni ve anlamı henüz netlik kazanabilmiş değildir. Bu çalışmada Bejaların tarihi, kökeni ve kültürü mercek altına alınarak şu sorular cevaplanmaya çalışılmıştır: Bejalar kimdir? Nerede yaşarlar? Kökenleri nedir? Sosyal yapıları ve bu yapıyı düzenleyen topluluk içi kuralları nedir? Siyaset sahnesine ne zaman ve nasıl çıkmışlardır?
Fotoğraf 1:Mısır,Bir Bisharian Klanı Mensubu (Bisharian, Beja Kabilesinin Ana Alt-Klanlarından Biridir.)

Kaynak: The Vintage News, (2017)
Kuşitik bir halk olan Bejaların bölgedeki köklü geçmişine dair elde edilen en eski kaynak, antik Mısır’daki “6. Hanedan dönemine” (yaklaşık M.Ö. 2300) uzanmaktadır.[3] Bejaların bu köklü tarihi ve yaşadıkları geniş coğrafya, onların pek çok hanedanlık ve devlet kaynağında kendilerine yer bulmalarına imkân sağlamıştır. Bunlardan ilki Roma kaynaklarıdır. Bejalar, antik Roma kaynaklarında “Blemmyes” olarak adlandırılmışlardır. Etiyopya’da bulunan Aksum yazıtlarında “Bugas” ya da “Bougatetion”; Orta Çağ’dan bu yana ise Beja olarak anılmışlardır.[4] Bejaların isimlerinden olan “Blemmyes” Yunanca ve Kıpti dilinde[5]; “Beja” kelimesi Arapça; “Bega” ise Ge’ez dilinde[6] kullanılan isimlerdir.[7] Bejalardan Mısır hiyerogliflerinde bahsedildiği yönünde de kaynaklar bulunmakta olup bu kaynaklarda Bejaların “Buka” olarak geçtiği belirtilmiştir. Bejaların benzer şekilde Aksum yazıtlarında da “Buga”; 17. yüzyıl haritacılarında “Bugiens” olarak geçtikleri belirtilmiştir.[8]
Harita 1:Beja Halkının Yaşadığı Bölge

Kaynak: Africa 101 Last Tribes
Bejaların bölgedeki varlıklarına dair başka tarihsel veriler de bulunmaktadır. Örneğin M.S. 4 ve 5. yüzyıllarda “Ammonius’un Anlatılarında (Narrations of Ammonius)” Bejalar göçebe olan, zaman zaman Kızıldeniz’de küçük tekneler kullanan ve uzun mızraklar, yaylar ve oklar kullanarak savaşan akıncılar olarak tasvir edilmiştir. Tabari’nin ise Bejaları, “ashab ibil” yani “deve halkı” olarak tanımladığı; Maqrizi’nin de yaban hayvanlarının derilerine sarınmış, uzun yedi başlı mızraklar taşıyan “deve binicileri” olarak tasvir ettiği aktarılmıştır.[9]
Fotoğraf 2: Bir Beja Erkeği, Sudan

Kaynak: Britannica.
Bejaların pek çok dilde ve medeniyette farklı isimlerle yer alması onların tarih boyunca çok sayıda milletle ve toplulukla etkileşim içinde bulunduklarını ve köklü bir geçmişe sahip olduklarını göstermektedir. Nitekim Beja halkının Türkler, Romalılar, Yunanlılar ve Araplar ile etkileşimde bulundukları; onlardan etkilendikleri bilinmektedir.
Bejalar 6.000 yıllık tarihleri boyunca pek çok krallık tarafından kontrol altına alınmaya çalışılmış aynı zamanda çok sayıda kültürle de etkileşim içinde bulunmuşlardır. Fakat hiçbir zaman tam anlamıyla bir başka güç tarafından kontrol altına alınamadıkları ileri sürülen Bejalar, yine de evlilikler ve ticaret yoluyla Arap kabileleri ile etkileşimde bulunarak İslamiyet’i kabul etmişlerdir.
Şekil 1: Beja Dilinin Kökeni

Kaynak: Britannica.
Bejalar genel itibarıyla Kuşitik bir dil olan To Bedawi dilini konuşmaktadır. Bunların bir kısmı yine Kuşitik bir dil olan Bedwai ya da Tigre dilini konuşmaktadır. Özellikle daha güneyde kalanları Eritre ve Habeş beldesinde yaygın olarak konuşulan “Tigre/ Tigré denilen bir dili konuşmaktadır. Kendi kültür ve dillerini muhafaza etmelerine rağmen ticaret yoluyla etkileşim içinde bulundukları Araplardan da etkilenen Bejaların bir kısmı kendi dillerinin yanında Arapça da konuşabilmektedirler. Bugün kendini Beja olarak kabul eden ve Beja dilini konuşan kişi sayısının yaklaşık olarak 1.9 milyon ile 2.75 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Beja Halkının Kökeni
Doğu Afrika’da geniş bir coğrafyada yaşan Bejalar oldukça köklü bir tarihe sahiptir. Bu köklü tarihlerine ışık tutan ve “Beja” adının geçtiği ilk kaynak olarak antik Mısır’da 6. Hanedan dönemi kaynakları gösterilmektedir[10]. Kökenlerine dair ise çeşitli varsayımlar mevcuttur. Bunlardan ilki Bejaların, Nil Nehri ve Kızıldeniz kıyısındaki çöl bölgelerinde yaşayan Antik Mısırlılar ile bir akrabalık ilişkisi bulunduğu yönündedir. Bu varsayımın arkasındaki neden, Bejaların fiziksel özelliklerinin ve dillerinin Antik Mısırlılara benzetilmesidir.
Bir diğer varsayım ise Hz. Nuh’un oğlu Ham’ın soyundan gelen Cush’a işaret etmektedir. Andrew Paul’un “History of the Beja Tribes of the Sudan”da ileri sürdüğü bu varsayımda, Bejaların Nuh tufanından sonra, şu anki ikamet ettikleri bölgelere yerleştikleri ileri sürülmektedir. Hz. Nuh ve Antik Mısır kökenlerine dayandırılan anlatılar dışında kendilerini Arap köklerine bağlayan Bejalar da bulunmaktadır. Bazı Bejalar kendilerini Kureyş kabilesine dayandıran bir soy belgesine de sahiptir. Halaib Üçgeni’nin önde gelen Beja şeyhlerinden biri olan Şeyh Muhammed Tahir Seddu’dan aktarıldığına göre, Beja dilinin tarihsel olarak eski Mısır dilinden daha eski bir dil olduğu ileri sürülmektedir. Seddu, “Beja” kelimesinin “savaşçılar” veya “Firavun’un savaşçıları” anlamlarına gelen Arapça bir çağrışıma/yan anlama sahip olduğunu ifade etmiştir. Şeyh Seddu, Mısır’a ilk defa “Kıptiler” anlamına gelen “Egyp Hash” diyenlerin Bejalar olduğunu ileri sürmüştür. Beja dilinin kökenine dair daha başka savlar da ileri sürülmüştür. Örneğin “Firavun (İngilizce pharaoh)” kelimesinin Beja dilinde “Pharaians” şeklinde telaffuz edildiği ve bunun da “Büyük Babamız” anlamına geldiği belirtilmiştir. Benzer şekilde “Nefertiti” isminin de Beja kökenli olduğu ve “güzel ikiz” anlamına geldiği ileri sürülmüştür.
Fotoğraf 3: Geleneksel Yuvarlak Beja Kalkanı Örneği

Kaynak: The Vintage News, (2017).
Bejalar, 6. yüzyılda Hristiyanlığı kabul etmişlerdir. 15. yüzyılda ise yaşanan Arap göçleri sonrası İslamiyet’i kabul etmeye başlamışlardır. Bu göçlerin en büyükleri Yemen, Mısır ve Sudan üzerinden gelenler olmuştur. Daha sonra Arabistan’dan yola çıkan ve Mısır üzerinden gelen Jaaliyyin Araplarının (ya da Gaaliin) Bejalar üzerinde önemli bir etkisi olduğu ileri sürülmüştür. Bununla birlikte Bejaların birçoğunun dindar olmadıkları ve dini, kendi kültürel inançlarını İslam inançlarıyla harmanladıkları bir “kültür/adet” olarak yaşadıkları da belirtilmektedir.
Benzer bir savı başka kaynaklarda da görmek mümkündür. Orta Çağ Arap yazarlarının Beja halkını “sadece ismen Müslüman” olarak algıladıkları belirtilmiştir. John Spencer Trimingham ise Bejaların çoğunluğunda İslami kimliğin yüzeysel olduğunu, topluluğun önemli kısmının dindar olmadıklarını ve Sudanlıların çoğunda olduğu gibi batıl inançların yaygın olduğunu belirtir. Ona göre Bejalar, aralarında “baraka”[11] sahibi olarak ün kazanan herhangi bir “fekiy”e de itibar göstermektedir. Fakat bu görüşe karşı çıkan çalışmalar da bulunmaktadır. Jan Zazhorik’in makalesinde yer verdiği Frode Jacobsen’in alıntısında Jacobsen’in, Bejalara yönelik bu iddialara katılmadığı ve onları dinine bağlı olarak gördüğü belirtilmiştir.[12] Bejalar, 17. yüzyılda daha kuzeydeki otlakları ve diğer toplulukları fethetmek üzere genişlemeye başlamışlardır. 18. yüzyıl ile birlikte Hadendowa Beja[13], Sudan’ın doğusunda baskın bir topluluk hâline gelmiştir.
Çok sayıda kabile ve klanlara sahip olan Bejalar, genel itibarıyla üç büyük ana kabile ve çok sayıda küçük kabilelere sahiptir. Öne çıkan bu üç büyük kabile:
- Hadendowa
- Bishariyn
- Atman
Bu üç büyük Beja kabilesinden Atman ve Bishariyn daha kuzeyde, Hadendowa ise daha güneyde yer almaktadır.[14]
Bazı kaynaklarda başka üç ana kabilenin daha ismi geçmektedir. Hasan Abdel Ati, Bejaların; Hadendowa, Amarar ve Bishariyn olmak üzere üç ana gruba ayrıldığını ileri sürmüştür. Genel olarak ise beş ana Beja kabilesinden söz edilebileceğini ifade etmiştir. Bunlar Hadendowa, Bishâriyn, Amar’ar, Beni’ Amir ve Abâbda’dır. Bu Beja kabilelerinin her birisi kendi içinde de pek çok alt kabile ve klanlara ayrılmaktadır. Bahsi geçen bu alt kabile ve klanlarla birlikte toplamda 50 kadar kabile olduğu varsayılmaktadır. Bejalardaki alt kabilelerin bazılarının kökenin Beja olup olmadığı ise belirsizdir. Bejalar arasında yerleşik bir hayat tarzı benimseyen tek kabile Halanga’dır. Halangalar Beja dilini konuşmaya devam etmişler ve tüm Beja kültürel özelliklerini korumayı başarabilmişlerdir. Orta Çağ Arap kökenli oldukları iddia edilen Halangalar, bazı bilim insanları tarafından eski Tigre dilini konuşan halk olarak da kabul edilmektedir.[15] Göçebe bir topluluk olan Bejaların tarih boyunca başka krallıkların tahakkümü altına girmeye direndikleri ve merkezi bir otoriteyi reddettikleri kaydedilmiştir. Bu direnişlerinin “sözde ilk kırıldığı” biatın ise Funj Sultanlığına gerçekleştiği belirtilmiştir.[16]
Beja Halkı ve Kültürü
Bejaların yaşadığı coğrafya onların yaşam tarzlarını, hayatlarını idame ettirme yollarını ve kültürlerini doğrudan etkilemiştir. Çöl ya da yarı-çöl iklimde yaşayan Bejalar, bu zorlu coğrafyanın bir sonucu olarak göçebe bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. Bejalar, çok kere başka topluluklar ya da devletler tarafından kontrol altına alınmaya çalışılmış fakat yine de hayatta kalmayı ve kendi kültürlerini devam ettirmeyi başarabilmişlerdir.
Fotoğraf 4: Bir Beja Erkeği

Kaynak: Africa 101 Last Tribes
Bejalar, tarih boyunca pek çok milletle etkileşim içinde bulunmuş, bu topluluklarla birbirlerine kız alıp vermişlerdir. Tarih boyunca Bejaların Araplar ve daha güneydeki Kuşitik topluluklar ile kurdukları evlilik ilişkileri sonucunda, Arap-Semitik kökenli birçok grup zamanla Beja dilini ve kültürünü benimsemiştir. Örneğin, Abab’da Arapça konuşsalar da Beja gelenekleri ve yaşam tarzı muhafaza edilmiştir. Benzer şekilde Beni Amrlerin de Tigre dilini konuşmakla birlikte birçoğunun hem Tigre dilini hem de Arapçayı konuşabildikleri belirtilmiştir. Bir başka örnek ise Halanga halkıdır. Halangalar, Orta Çağ’da Arap kökenli bir topluluk olarak kabul edilmekle birlikte, bazı uzmanlar Halangaların aslında eski Tigre dilini konuşan bir grup olduklarını iddia etmektedir. Halangalar, Bejalar arasında yerleşik yaşamı kabul etmiş tek kabiledir.[17]
Bejaların kendi kültürlerini muhafaza ettikleri yönünde bir görüş olsa da aslında yıllarca yaşanan Arap göçleri sonucu kültürel ve dilsel anlamda bazı değişimler yaşadıkları da iddia edilmektedir. Dolayısıyla Bejalar kendi kültür ve dillerini muhafaza etseler de bir noktada çeşitli kültürlerden etkilendikleri de bir gerçektir. Bejaların Arap yarımadasından Mudar, Cüheyne ve Rabi’a gibi Arap kabilelerinin göçleri sonucu dilsel ve kültürel anlamda bazı değişimlere uğradıkları kaydedilmiştir. Bu etkileşim evlilikler ve kültürel asimilasyonlarla daha da pekişmiş, Arap dilini, giyim kuşamını ve akrabalık yapılarını benimsemeye başlamışlardır. 15. yüzyıl ile birlikte İslamiyet’in, Bejalar arasında baskın bir din hâline geldiği, kültürel ve dini kimliklerini kökten değiştirdiği belirtilmiştir.
Bejalar, kendilerine özgü bir dile sahip olduğu gibi kendilerine ait örf ve hukuk kurallarına da sahiptir. Bejaların kendilerine ait olan bu örf ve hukuk sistemine “salif” denmektedir. Hasan Abdel Ati’ye göre salif sistemi Bejaları, Beja olmayanlardan ayıran en önemli unsurdur. Salif sistemi en basit tabiriyle nesiller boyu atalarından deneyim yoluyla miras aldıkları değer ve sosyal pratiklere denmektedir. Tıpkı teamül kuralları gibi Bejalardaki salif sistemi de yazılı olmayan ama Beja topluluğu içerisinde yer alan ve kendini bu gruba ait hissedenlerin sosyal davranışlarını belirleyen bir nevi yazılı olmayan bir anayasa işlevi görmektedir. Salif sistemi ile yönetim, usulsüzlüklere verilecek cezalar ve sosyal ilişkileri belirlemektedir. Sadece toplumsal düzeni sağlamakla kalmayan salif sistemi aynı zamanda kabileler arasındaki barışın korunmasına da katkı sağlamaktadır. Salif, kabileleri ve doğal kaynakları korumak, kendi kabilelerine olan hak ve ödevlerini yerine getirmek ve “diğerleri” ile olan davranışlarını düzenlemeye yardımcı olmaktadır. Kabiledeki bireyin bu kurallara uyması kabilesine yönelik bir ödevi olduğu gibi kabile de bu kurallar çerçevesinde kendi mensuplarını korumakla mükelleftir. Salif sistemi sadece toplumda düzen ve güveni sağlamakla yetinmeyerek toplumsal eşitsizlikleri de gidermeye çalışmaktadır. Grubun bireyleri için ihtiyaç duydukları sosyal güvenlik ağını sağlayan salif sisteminde çeşitli yöntemlerle bu sosyal yardımlaşma temin edilmeye çalışılmaktadır. Tait (bağışlar), halagen (hediyeler) ve yahmout (hayvan ödünç verme) gibi temel mekanizmalar ile toplumdaki eşitsizlikleri gidermeye çalışan bir yapı bulunmaktadır. Ayrıca yeni ailelerin bağımsız hâle gelmelerine ya da kuraklık/bela sonucu mağdur olan ailelerin toparlanarak göçebe/çoban yaşamlarına yeniden başlayabilmelerine geçici olarak destek veren bir sistem de bulunmaktadır.[18] Bu uygulamalar, aynı zamanda topluluk içindeki eşitsizliklerin azalmasına da yardımcı olmaktadır. İslamiyet’teki “zekât”, “sadaka” ve “yardımlaşma” olgularına bir hayli benzeyen salif sistemi, Bejalara özgü en dikkat çekici uygulamalardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bejalarda Siyasi Hayat ve İdari Yapı
Mısır, Sudan ve Eritre’de geniş bir coğrafyada yaşayan Bejaların üç ana kabileye ve bu kabilelerin altında çok sayıda alt-kabile ve klanlara ayrıldığı bilinmektedir. Tarihsel olarak Bejaların geçmişteki geleneksel yönetim sistemi şu anki sistemlerine oldukça benzemektedir. Kabilede tüm idari, yasal, sosyal ve dini otorite kabile reisinde yani “hada” da toplanmaktaydı. Bejalar uzun yıllar bu sistemle yönetilmiş olsalar da 18. yüzyılda Osmanlı’ya yenilmeleri ile bu sistem değiştirilmiştir. Osmanlılar eski sistemi tanımakla birlikte bu geleneksel sisteme yeni bir yapı daha getirerek bir değişime gitmişlerdi. Osmanlılar Hadendowa, Halanga, Bishâriyn, Beni ‘Amir ve Amarar için bölgeye beş Nazirlik kurmuş; köy düzeyinde alt-lider vekilleri (wakil), alt şefler (sheikh khat), “omdalar” ve “şeyhler” de oluşturmuşlardı. Daha küçük veya büyük olmaları fark etmeksizin dağınık kabileler için ise bir “omda” lider olarak atanarak, bir “nâzir”e bağlı hâle getirilmişti. Artiga, Ashrâf, Shayab ve Kamilab, bu tür bir düzenlemenin uygulandığı bazı kabilelerdendir.[19]
Bejaların siyaset sahnesine çıkışları ise 1952’ye uzanmaktadır. 1952’de Sudan’da hükümetten bölgesel özerklik elde etmek amacıyla “Beja Kongresi” kurulmuştur. 1954’te Sudan’da o dönem bağımsızlığa hazırlık için kurulan Kurucu Meclis’in Beja üyeleri, kendi bölgelerini savunan politikalar için büyük partiler içinde çalışmak üzere bir birlik oluşturmuştur.[20] Hükümetin bu konuda bir ilerleme sağlayamamasından memnuniyetsizlik duyması nedeniyle Beja Kongresi, 1990’larda Ulusal Demokratik İttifak’a katılmıştır. Bu ittifak, Kongre’nin Garoura ve Hamshkoraib çevresindeki bölgeler de dahil olmak üzere Doğu Sudan’ın bazı bölgeleri üzerinde kontrol sahibi olmasını sağlamıştır. Beja Kongresi, 1999 ve 2000 yıllarında Port Sudan’a giden petrol boru hattına sabotaj da dahil olmak üzere çeşitli direniş biçimlerinde bulunmuştur. Bejalar Sudan siyasetinde kendilerini gösterseler de Mısır’da bu kadar etkin bir rol oynamadıkları görülmektedir. Bejaların Mısır’da kurduğu herhangi bir siyasi parti ya da oluşuma rastlanmamıştır.
Sonuç
Bu yazıda Kuzeydoğu Afrika’da yaşayan etnik gruplardan olan Bejaların tarihi ele alınmıştır. Kuşitik bir halk olan Bejalar, bölgedeki en eski topluluklardan biridir. Tarih boyunca pek çok kültür ve devletle etkileşimde bulunmaları sebebiyle, farklı kaynaklarda faklı isimlerle anılmışlardır. Roma kaynaklarının Belmmyes’i; Aksum yazıtlarının Bugas’ı; Mısır hiyerogliflerinin Buka’sı olan Bejalar bugün hâlâ Sudan, Mısır ve Eritre’de varlıklarını sürdürmektedirler. Bejalar genel itibarıyla Kuşitik bir dil olan To Bedawi dilini konuşsalar de evlilikler ve ticaret yoluyla etkileşimde bulundukları Arap kabileleri ve diğer bölge haklarından da etkilenerek Arapçayı da öğrenmişlerdir. Göçebe ve yarı-göçebe yaşam tarzları, kendilerine ait bir dile ve hukuk sistemine sahip olmaları Bejaları diğerlerinden ayıran başlıca özellikler arasında sayılmıştır.
Hilal Karakoyunlu, ASBÜ Afrika Çalışmaları yüksek lisans öğrencisidir.
[1] Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.24.
[2] Dionisius A. Agius, “The Rashayda: Ethnic Identity and Dhow Activity in Suakin on the Red Sea Coast”, Northeast African Studies, Ocak 2012, s.174.
[3] Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.24.
[4] Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.24.
[5] Kıpti Dili: Antik Mısır’da konuşulan ve bugün Kıptilerin konuştukları dildir.
[6] Ge’ez Dili: Eritre ve Kuzey Etiyopya’da konuşulmuş eski bir Sami dilidir. Dil aynı zamanda Etiyopya Tevhid Kilisesi’nin ayin dili olup, Ge’ez alfabesi ile yazılmaktadır.
[7] Julien Cooper, “A Nomadic State? The ‘Blemmyean-Beja’ Polity of the Ancient Eastern Desert”, s.384
[8] Addison, F. (1955). A History of the Beja Tribes of the Sudan. By A. Paul Cambridge University Press, London, 1954. 29(115), 183.
[9] Vassilios Christides, “Ethnic Movements in Southern Egypt and Northern Sudan: Blemmyes-Beja in Late Antique and Early Arab Egyot Until 707 A.D.”, s.130.
[10] Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.24.
[11] Baraka: Beja inancı için oldukça önemli bir kavramdır. Barakaya sahip olan insanlar dikkat çekici bir ilgiye mazhar olurlar. Bejalar arasındaki baraka (to-beďauiye’deki héequal), “refah vermek, doğurganlığı artırmak, Tanrı’dan gelen kutsamaya aracılık etmek, insanlara iyi şans getirmek” anlamına gelen Arapça baraka ile ortak bir anlama sahiptir. (Jan Zahorik, “The Islamization of the Beja Until the 19th Century”, s.10.) Baraka ya da Türkçe olarak “Bereket”, “hayır duası” veya “kutsama” anlamlarına gelmektedir. Müslümanlara Allah tarafından verilen bir özellik olarak kutsallık addedilir. Allah’tan kutsal kişiye yani evliya ya da salih kimseye geçer. (Dr. Ahmad Al Safi, “Traditional Sudanese Medicine”, 2006, s.51.)
[12] Jan Zahorik, “The Islamization of the Beja Until the 19th Century”, s.10-11.
[13] Hadendowa Beja: Sudan’ın doğusunda ve Eritre’nin batısında yaşayan göçebe veya yarı-göçebe bir etnik gruptur. Hadendowa, Beja halkının en bilinen ve tarihsel olarak öne çıkan kollarından biridir.
[14] John Morton, “Ethnicity and Politics in Red Sea Province, Sudan”, Oxford University Press, 1989, s.66.
[15] Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.27-29.
[16] Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.24.
[17] (Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.27.
[18] (Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.31
[19] Hassan Abdel Ati, “Conflict Management and Resolution Among Beja Pastoralists: Elements and Procedurs of the (“Salif”) Customary Law”, s.29
[20] John Morton, “Ethnicity and Politics in Red Sea Province, Sudan”, Oxford University Press, 1989, s.67.

