back to top
Pazar, Kasım 16, 2025
Ana SayfaYayınlarPortrePORTRE | JD Vance Kimdir?

PORTRE | JD Vance Kimdir?

Çelik Kasabanın Çocuğu

2 Ağustos 1984’te Ohio’nun sanayi kasabalarından biri olan Middletown’da dünyaya gelen JD Vance, zorluklarla yoğrulmuş bir hayatın içinden çıkıp Amerikan siyaset sahnesine adını yazdıran isimlerden biri oldu. Gerçek adı James Donald Bowman olan Vance’in çocukluğu, istikrarsız bir aile ortamında geçti.

Anne ve babası, Donald Bowman ile Bev Vance, o henüz çok küçükken yollarını ayırdı. Annesi, Bob Hamel ile yeni bir hayata başlamaya çalıştı ve Vance’in adı bu süreçte James David Hamel olarak değiştirildi. Ancak bu evlilik de uzun ömürlü olmadı. Boşanma sonrası annesi, giderek daha büyük bir çıkmazın içine sürüklendi ve uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele etmeye başladı. Henüz küçük yaşlarda ailevi problemlerle iç içe olan Vance, esas olarak büyükanne ve büyükbabası tarafından büyütüldü. Zorlu çocukluğu ve parçalanmış aile yapısı, onun ilerleyen yıllarda hem kişisel gelişimini hem de yazarlık ve siyaset alanındaki duruşunu şekillendiren en önemli etkenlerden biri haline geldi.

2003 yılında Middletown Lisesi’nden mezun olan JD Vance, hayatının yönünü değiştiren cesur bir adım attı ve ABD Deniz Piyadeleri’ne katıldı. Kendi tabiriyle “hayatına bir düzen ve disiplin getirmek” için girdiği orduda, kısa sürede rütbe alarak Irak’a gönderildi. Onbaşı olarak 2. Deniz Hava Kuvvetleri Filosu’nun Halkla İlişkiler bölümünde görev yapan Vance, Irak’ta yaşadıklarıyla sadece savaşın gerçek yüzünü görmekle kalmadı, aynı zamanda devlet mekanizmalarına duyduğu güvenin de sarsılmasına tanıklık etti. Yıllar sonra bu döneme dair yaptığı açıklamada: “Ülkeme şerefli bir şekilde hizmet ettim ve Irak’a gittiğimde bana yalan söylendiğini gördüm” dedi.

Irak’tan döndükten sonra hayatını akademik başarılarla inşa etmeye kararlı olan JD Vance, Ohio State Üniversitesi’nde siyaset bilimi ve felsefe eğitimi aldı. 2010 yılında, Amerika’nın en prestijli okullarından biri olan Yale Hukuk Fakültesi’ne kabul edildi. Hukuk eğitimini aldığı bu dönemde, hayatını paylaşacağı kişiyle de tanıştı: Hint asıllı Usha Chilukuri. Usha, sadece bir hayat arkadaşı değil, aynı zamanda Vance’in entelektüel dünyasını genişleten bir figür oldu. İkili, 2014 yılında hayatlarını birleştirirken evliliklerini yalnızca geleneksel bir törenle değil, aynı zamanda bir Hindu pundit tarafından kutsandıkları özel bir seremoniyle taçlandırdılar.

Bugün üç çocuklarıyla birlikte bir aile kuran Vance, akademik geçmişi, askeri deneyimleri ve aile hayatıyla Amerikan muhafazakârlarının dikkat çeken isimlerinden biri hâline geldi.

Trump Karşıtlığından Trumpçılığa Uzanan Yol

JD Vance, 28 Haziran 2016’da yayımlanan anı kitabı Hillbilly Elegy ile sadece kişisel bir hikâye anlatmakla kalmadı, aynı zamanda Amerika’nın derin sosyal fay hatlarını gözler önüne seren bir analiz sundu. Kitap, sanayi sonrası Amerika’nın çöküşünü ele alırken yaygın kanının aksine, bu çöküşün sadece ekonomik dinamiklerden kaynaklanmadığını, aynı zamanda beyaz işçi sınıfının içine düştüğü sosyolojik krizden beslendiğini savundu. Kitap, New York Times’ın   en çok satan kitaplar listesine girdi. Vance, ulusal ününe bu kitap sayesinde erişti.

Vance’in kitabında altını çizdiği noktalardan biri, Amerikan işçi sınıfının “inisiyatif eksikliği” ve “kendinden başka herkesi suçlama eğilimi” idi. “Burada (Middletown’da) hayatınız üzerinde çok az kontrolünüz olduğuna dair güçlü bir his var ve bu da insanları sürekli dışsal faktörleri suçlamaya itiyor.” diye yazdı.

Kitap, ABD’de özellikle muhafazakâr çevrelerde büyük yankı uyandırdı ve Donald Trump’ın yükselişini anlamak isteyenler için adeta bir rehber hâline geldi. The New York Times kitabı, “beyaz alt sınıfın şefkatli, ancak seçici bir sosyolojik analizi” olarak tanımlarken Vance’in sunduğu anlatının isyan siyasetinin yayılmasına katkı sağladığını belirtti.

JD Vance’in Amerikan siyasetindeki yükselişi, bir zamanlar eleştirdiği Donald Trump ile bugün aynı safta yer alması açısından dikkat çekici bir dönüşüm hikâyesi sunuyor. Vance, başkan yardımcılığı görevine getirilmesine rağmen her zaman Trump’a yakın bir figür olmadı hatta 2016 seçimleri sırasında ona karşı açıkça mesafeli bir duruş sergiledi.

Ekim 2016’da verdiği röportajda, Trump hakkında oldukça net bir şekilde “Ben asla Trump taraftarı değilim” diyerek Cumhuriyetçi adaydan uzak durduğunu ilan etti. Aynı dönemde attığı bir tweet ise daha da çarpıcıydı: Trump için “Aman Tanrım, ne kadar aptal” demişti. 2016 seçimleri sırasında, The Atlantic için kaleme aldığı bir yazıda Trump’ı “kültürel eroin” olarak tanımlamış ve onun özellikle beyaz işçi sınıfı üzerindeki etkisinin yıkıcı olacağını savunmuştu. Hatta Vance “Bence o zehirli ve beyaz işçi sınıfını çok karanlık bir yere götürüyor” diyerek Trump’a yönelik eleştirilerini daha da ileri taşımıştı.

2020 yılına gelindiğinde ise Vance, Trump’a oy vermişti. Vance, 1 Temmuz 2021’de Ohio’daki Senato kampanyasını duyurmuştu. Seçim kampanyası sırasında Trump hakkında “Bu adam hakkında yanılmış olmaktan pişmanım.” dedi. Cümlelerinin devamında “Bence o iyi bir başkandı, bence insanlar için birçok iyi karar aldı ve bence çok fazla eleştiri aldı” demişti. Bir zamanlar ABD’nin Hitler’ine benzettiği Trump için “O benim hayatımın en iyi başkanı” demişti.

Nisan 2022’de Trump, Vance’i destekleme kararı almıştı. Kendine özel bir söylem tarzı olan Trump “JD kıçımı öpüyor, desteğimi o kadar çok istiyor ki” diyerek eski defterleri kendi üslubuyla kapatmıştı. Trump’ın desteğiyle birlikte Senato’ya girmeyi başardı.

Bundan sonraki dönemde Senato’da Trump’ın inatçı bir savunucusu hâline geldi. Cumhuriyetçi Parti’yi daha popülist, milliyetçi ve kültürel olarak muhafazakâr bir yöne itmeye çalıştı. Bu yönüyle genç muhafazakarların oluşturduğu “Yeni Sağ”ın bayraktarlığını üstlendi.

Vance’ın politik görüşü ticari tarifeleri desteklemesi ve özellikle Rusya-Ukrayna arasındaki savaş başta olmak üzere dış çatışmalara ABD’nin müdahalesine karşı çıkmasıyla biliniyor. Vance, 2022’de verdiği bir röportajda, “Size karşı dürüst olmalıyım, Ukrayna’ya bir şekilde ne olacağını gerçekten umursamıyorum,” demişti. Bu cümlelerin sahibi şu an da Ukrayna’nın en büyük destekçisi olan ABD’nin başkan yardımcılığına getirildi.

Vance, sadece bir grubun liderliği için siyaset sahnesinde değildi. Gözü, Trump sonrasındaydı. Vance “Trump, Beyaz Saray’da en fazla dört yıl görev yapacak. Ondan sonra ne olacağı konusunda büyük bir soru var” diyerek kendinin adaylık sinyalini de vermişti. Hâlihazırda ABD’nin iki numaralı siyasetçisi hâline geldi.

Küresel Güç Dengelerine Bakışı

Trump’ın kabinesindeki birçok isim gibi Vance de İsrail lehtarı bir siyasetçi olarak öne çıkıyor. Vance, İsrail’in Gazze’deki soykırımına destek vermiş ve Hamas’ın yok edilmesi gerektiğini dile getirmişti. Vance “İsrailliler bizim müttefikimiz, bu savaşı istedikleri gibi yürütsünler.” açıklamasında da bulunmuştu. Siyonist olmakla övünen Biden ve yönetimini “İsrail’in kendini savunma yeteneğini zayıflatmakla” itham etmişti. Bu zayıflığın ise Trump döneminde son bulacağını söyledi. Vance, İsrail’in Hamas ile savaşı mümkün olduğunca çabuk bitirmesi ve İran’a karşı Sünni devletlerle ortaklık kurması gerektiğini de söylemişti. Nitekim tam da bu söylemin işarete ettiği Abraham Anlaşmalarının sıkı bir destekçisi konumunda buluyor.

Trump’ın seçim kampanyasında sık sık duyduğumuz “önce Amerika” söyleminde, Trump’ın yeni dönem kabinesi ve dolayısıyla da Vance tarafından İsrail istisnasıyla dikkat çekiyor. Vance, İsrail’e verilen desteğin, Hristiyan inancıyla örtüştüğü ve sınırsız bir destek anlaşıyla ABD’nin İsrail’i savunması gerektiği fikrini savunuyor.

Konu Ukrayna-Rusya Savaşı olduğunda ise Ukrayna’nın ABD parası ve desteğiyle savaşmasının maliyetini öne sürerek çatışmaların müzakere yoluyla çözülmesi gerektiğini dile getiriyor. Aynı durumun İsrail için de geçerli olduğunu elbette ki bilmiyor değil.

Trump’ın önceki başkanlık döneminde de yeni başkanlık döneminde de dış politika öncelikleri arasında yer alan Çin ile rekabet konusunda Vance’in keskin fikirleri bulunuyor. Vance’e göre ABD dış politikasının önümüzdeki 40 yılı, Doğu Asya jeopolitiğine odaklanmalı. Bu nedenle de ABD’nin Avrupa’yı önceleyen bir politikadan, Avrupa’dan uzaklaşan bir politikaya geçmesi gerektiğini düşünüyor. Çin’i hedef alan AUKUS gibi yapılanmaların hayranı olduğunu söylüyor.

Vance, ABD’nin çıkarlarını doğrudan etkilemeyen herhangi bir çatışma bölgesine odaklanılmasının yanlış olacağını, dolayısıyla ABD’nin bu çatışmalardan uzak durması gerektiğini savunuyor. ABD’nin müdahalesinin olacağı noktalarda ise kısa ve net operasyonların uygulanmasını istiyor. Bu durum Trump’ın önceki döneminde de dile getirdiği, Suriye’den Amerikan askerlerinin çekilmesine olanak sağlayacak bir düşünceyi desteklemektedir. Bu durum, PYD/YPG terör örgütünün Suriye’de korumasız kalacağı olarak yorumlanabilir. Lakin buradaki İsrail’in güvenliğinin ABD için öncelikli bir politika olacağı, dolayısıyla farklı bir stratejinin geliştirilebileceğini de gözden kaçırmamak gerekmektedir.

Vance, Türkiye’nin stratejik gücünü ve etkinliğini vurgulayan bir bakış açısına sahip. Özellikle ABD’nin Ortadoğu’daki varlığının azaltılması söz konusu olduğunda, Türkiye’nin bir stratejik güç olarak değerlendirilebileceği fikrini taşıyor. Biden yönetiminde Türkiye’nin diplomatik bir ambargoyla karşı karşıya olduğu düşünüldüğünde, Vance’in taşıdığı fikirler, Türkiye ile müzakere yapılmasının önünü açmaktadır.

Göçmenler konusunda da Trump ile aynı noktada bulunan Vance, kaçak göçmen çalıştıran okulların federal fonlardan yararlanmamasını öngören bir yasa teklifinde bulunmuştu. İngiltere örneğini göstererek, göçmen karşıtı kampanyalarda bulunmuştu. Hatta İngiltere’yi İşçi Partisi hükümeti altında nükleer bombaya sahip “ilk gerçek İslamcı ülke” olacağını iddia etmişti.

Trump’ın Varisi Mi Olacak?

Vance, entelektüel bir muhafazakâr ve kitleleri peşinden sürükleyen bir popülist lider. Kendisini “işçi sınıfının sesi” olarak konumlandırsa da söylemleriyle yalnızca ekonomik sorunlara değil, kültürel savaşlara da doğrudan dalıyor. ABD’nin küreselleşmeyle birlikte değerlerinden uzaklaştığını savunan Vance, milliyetçi bir duruşun Amerikan çıkarları için vazgeçilmez olduğunu düşünüyor. Ona göre ülkenin en büyük tehditleri sadece dışarıdan gelen göçmenler değil, içeriden yükselen liberal elitler de oldukça büyük bir problem. Hollywood ve medya dünyasının, muhafazakârları susturma amacı güttüğünü açıkça dile getiriyor.

Kürtaj ve LGBT hakları konusundaki sert tavrı, onun muhafazakâr tabanda hızla destek bulmasını sağlıyor. Ancak asıl farkını dış politikada gösteriyor. ABD’nin uluslararası örgütlere (özellikle de NATO’ya) mesafeli olması gerektiğini savunuyor. Ona göre, Washington artık kendi meselelerine odaklanmalı, İsrail’e ise hiçbir sınır olmaksızın destek vermeye devam etmeli. Çin’i ise ABD’nin en büyük rakibi olarak konumlandırıyor ve bu konuda herhangi bir taviz verilmemesi gerektiğini söylüyor. Hiç şüphesiz Trump’ın popülist-milliyetçi mirasını devralıp, bir sonraki seçimde başkan adayı olmak için karizma kazanmaya çalışıyor.

Gürkan Demir, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.
Gürkan Demir
Gürkan Demir

Gürkan Demir, İstanbul Ticaret Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yazdığı “Türkiye’nin Terörle Mücadelede Önleyici Müdahale Stratejisi” başlıklı tez ile yüksek lisansını tamamladı. Ardından Kamu Diplomasisi alanında bir yüksek lisans derecesi daha aldı. Çalışma alanları arasında terör, uluslararası güvenlik, balkanlar, kamu diplomasisi ve siyasal iletişim gibi konular bulunmaktadır. Demir’in editörlüğünü üstlendiği 21. Yüzyıl Türk Dış Politikasına Bölgesel Bakışlar ve Yeniden Jeopolitik: Bölgesel İstikrar Arayışları adlı iki kitap çalışması ve kendi kaleme aldığı Türkiye’nin Terörle Mücadele Strateji adlı bir kitap çalışması bulunmaktadır. Milat Gazetesinde köşe yazarlığı yapan Demir, Türkiye Araştırmaları Vakfı’nda araştırmacı olarak çalışmaktadır.

RELATED ARTICLES

Zohran Mamdani

Rob Jetten

Geert Wilders

Most Popular

Recent Comments