Savaşların doğası, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde hızla değişiyor. Artık cephedeki askeri başarı, yalnızca insan gücü ya da silah teknolojisiyle değil, veri temelli kararlar ve yapay zeka destekli algoritmalarla da şekilleniyor. Özellikle İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında kullandığı yapay zeka sistemleri, bu dönüşümün en dikkat çekici örneklerinden biri hâline geldi. Ancak Gazze’de test edilen bu sistemler, yalnızca bir öncü deneyim niteliğindeydi. Şimdi ise çok daha karmaşık ve riskli bir denklem olan İsrail-İran çatışmasında aynı teknolojiler yeniden sahaya sürüldü. Sahadaki duruma bakıldığında ise İsrail, yapay zekayı askeri sistemlerine entegre etme konusunda İran’a göre önde görünüyor. Bunun en büyük sebebi, İsrail’in yapay zekaya uzun zamandır yaptığı yatırımlar ve ABD’den aldığı destek.
Gazze’deki Algoritmik Savaş ve ABD’nin İsrail’e Desteği
İsrail’in Gazze’ye saldırılarında dikkat çeken en önemli unsur, yapay zekanın saldırı planlamasına doğrudan entegre edilmesiydi. Gospel ve Lavender isimli iki yapay zeka destekli sistem, saldırıların seyrini belirleyecek ölçüde etkili oldu. Gospel, coğrafi istihbarat, geçmiş saldırı verileri ve iletişim trafiğini analiz ederek hedef listeleri öneriyordu. Analistlerin haftalar sürebilecek karar süreçlerini saatler içinde tamamlamasını sağlıyordu.
Lavender ise bireysel hedefleme üzerine kuruluydu. Telefon kayıtları, dijital davranış örüntüleri ve sosyal çevre analizi gibi verileri işleyerek binlerce kişilik hedef listesi oluşturdu. Ancak %90 doğruluk oranıyla çalışan bu sistem, geriye kalan %10’luk sapmada ciddi sivil kayıplara neden oldu. Bunun yanında İsrail’in Hannibal Protokolü gibi sivil ölümleri meşrulaştıran saldırı stratejisiyle birlikte Gazze’de pek çok sivil katliam yaşandı. Bu durum yapay zekanın savaşta ne kadar güçlü ama aynı zamanda ne kadar tehlikeli bir araç hâline geldiğini ortaya koydu.
İsrail’in bu sistemleri geliştirme ve kullanma kapasitesi, büyük ölçüde ABD tarafından sağlanan yapay zeka altyapısı ve istihbarat verileriyle destekleniyor. ABD Savunma Bakanlığı’nın 2020 sonrası savunma inovasyon politikası kapsamında İsrail ile kurduğu teknoloji ortaklığı, özellikle hedef doğrulama ve görsel tanıma sistemlerinde derinleşti.
ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı Project Maven gibi yapay zeka programları, İsrail’in insansız hava araçlarında kullanılan görüntü işleme algoritmalarının geliştirilmesinde doğrudan rol oynadı. Ayrıca, Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı tarafından sağlanan sinyal istihbaratı, Lavender gibi sistemlerin hedef belirlemede daha hassas çalışmasını sağladı.
İsrail’in yapay zeka tabanlı askeri kapasitesini güçlendiren unsurlar arasında, yalnızca devlet desteği değil, ABD merkezli teknoloji şirketlerinin sağladığı altyapı ve yazılım hizmetleri de önemli yer tutuyor. Google ve Amazon, İsrail Savunma Bakanlığı ile ortak yürütülen Nimbus Projesi kapsamında büyük veri işleme, bulut bilişim ve makine öğrenimi hizmetleri sunarak İsrail ordusunun karar destek sistemlerini besleyen dijital altyapıyı sağlıyor. Microsoft ise uydu analizlerinden siber savunmaya kadar birçok operasyonel alanda yapay zeka destekli çözümler sunuyor. Ayrıca Palantir Technologies gibi savunma odaklı veri şirketleri, İsrail ordusuna gerçek zamanlı hedefleme, veri füzyonu ve saha analizi konusunda yazılım araçları sağlıyor.
İsrail Sahada Yapay Zekayı İran’a Göre Daha Çok Kullanıyor
İsrail’in 13 Haziran’da İran’a yönelik başlattığı saldırılar, Gazze’de test edilen yapay zeka sistemlerinin daha karmaşık bir coğrafyada yeniden uygulamaya konduğu ilk örnek oldu. İsrail, İran’daki noktaları önceden belirlenmiş yapay zeka destekli hedefleme listeleri üzerinden vurdu. Saldırılara katılan 200’den fazla savaş uçağı ve insansız hava aracı, hedeflere yönelik saldırılarda insan müdahalesine minimum düzeyde ihtiyaç duydu.
Bu saldırıların ardındaki en büyük güç, daha önce Gazze’de test edilen algoritmaların İran gibi büyük ve entegre savunma sistemlerine sahip bir ülkeye adapte edilmesiydi. Ancak İsrail, Gazze’deki gibi İran’da da yine askeri alanlardan çok sivil yerleşim alanlarını hedef aldı.
İsrail’in hava savunma sistemleri, özellikle ABD’den sağlanan radar verileri ve uydularla entegre yapay zeka algoritmaları sayesinde İran’ın misilleme saldırılarına karşı dirençli hâle getirilmeye çalışılıyor. Demir Kubbe sistemi, radar sinyallerini analiz ederek gelen füzeleri yüksek doğruluk oranıyla engellemeye çalışıyor.
Bununla birlikte, ABD tarafından sağlanan yapay zeka destekli erken uyarı sistemleri, İsrail hava savunmasının karmaşık saldırı dalgalarını önceden algılaması için faaliyet gösteriyor. İsrail ayrıca Harpy ve Harop adlı kamikaze İHA’larla, İran’ın radar sistemlerine saldırılar düzenliyor.
Öte yandan, İran da İsrail’e balistik füzelerin yanı sıra yapay zeka destekli Shahed tipi kamikaze dronlarla karşılık veriyor. Bu silahlar, önceden belirlenen hedeflere yönelerek herhangi bir insan müdahalesi olmadan harekât yürütebiliyor. Böylece çatışma, insanlardan çok makinelerin karşılıklı çatışmasına dönüşmeye başlıyor.
Son yıllarda gücünü büyük oranda Esed rejimine desteğe kanalize etmiş olan İran’ın, yapay zekayı askeri sistemlerine entegre etme konusunda İsrail’in bir hayli gerisinde olduğu da görülüyor.
Dijital Cephe ve Uluslararası Hukuktaki Boşluklar
Çatışma sadece fiziksel değil, dijital alanda da tüm hızıyla devam ediyor. İsrail, ABD ile ortak geliştirdiği siber saldırı algoritmaları sayesinde İran’ın savunma altyapısını hedef alıyor. Yapay zeka destekli zararlı yazılımlar, radar ağlarını geçici olarak devre dışı bırakırken GPS aldatma sistemleri de İran’ın silah yönlendirme kapasitesini bozmaya çalışıyor.
İran da karşılık olarak yapay zeka destekli sosyal medya analiz ve içerik üretim sistemlerini kullanarak İsrail kamuoyunda infial oluşturmaya ve uluslararası medyada algı operasyonları yürütmeye çalışıyor. Bu durum, bilgi savaşlarının da artık otonom sistemler eliyle şekillendiğini gösteriyor.
Ayrıca yapay zekanın savaşta kullanımına dair uluslararası düzenlemeler de hâlâ oldukça sınırlı. Mevcut sözleşmeler insan sorumluluğu temelli ve otonom sistemler bu çerçevenin dışında kalıyor. İsrail’in ABD destekli yapay zeka sistemleriyle gerçekleştirdiği saldırılar, hem Gazze’de hem İran’da bu boşluğun giderek daha görünür hâle gelmesine yol açıyor. Bununla birlikte İsrail’in bölgede uluslararası hukuku ayaklar altına alan saldırıları, bölgesel ve küresel olarak daha büyük bir tehdide kapı aralıyor.
Algoritmaların Gölgesinde: Stratejik Aktör Yapay Zeka
İsrail-İran çatışması, yapay zekanın artık yalnızca bir destek teknolojisi değil, doğrudan çatışmanın seyrini etkileyen stratejik bir aktör hâline geldiğini açıkça ortaya koydu. Bu dönüşümde özellikle ABD’nin sağladığı ileri düzey teknik altyapı, istihbari koordinasyon ve lojistik destek belirleyici bir rol oynadı. İsrail’in Gazze’de test ettiği yapay zeka temelli sistemlerin İran gibi bölgesel bir güç karşısında devreye sokulması, savaşların yalnızca teknolojik yönünü değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel jeopolitik dengelerini de yeniden tanımlıyor. Bu durum, askeri çatışmaların insani ve hukuki boyutlarını daha da karmaşık hâle getirirken uluslararası toplumun bu teknolojilerin sınırlarını belirleme konusundaki sorumluluğunu da artırıyor.
Artık yapay zeka sistemlerinin etik, hukuki ve insani çerçevelerini belirlemek; sadece bir normatif tartışma değil, doğrudan uluslararası barış, güvenlik ve insan hakları açısından ertelenemez bir zorunluluk olarak karşımızda duruyor. Aksi halde, teknoloji temelli çatışmaların kontrolsüz bir biçimde tırmanması, küresel düzeyde onarılması güç insani krizlere ve istikrarsızlıklara yol açma riski taşıyabilir.

