Giriş
Nubiler ya da Nübyeliler, tarih boyunca hem siyasi sınırlara hem de kimlik kategorilerine sığmayan bir topluluk olarak Kuzeydoğu Afrika’nın en dikkat çekici halklarından biri olagelmiştir. Adını Mısır’ın güneyinde Aswan’dan Hartum yakınlarında yer alan Mavi ve Beyaz Nil’in birleşme noktasına kadar olan alanı kapsayan “Nube” ya da bir diğer deyişle “Nübye” coğrafyasından alır. Bu bölüm, “Nubilik” kimliğinin tarihsel kökenlerini, dönüşümünü ve günümüzdeki anlamlarını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma şu temel sorular etrafında şekillenmektedir: Nubilik nasıl inşa edildi? Devlet politikaları, zorunlu göçler ve kültürel asimilasyon süreçleri bu kimliği nasıl dönüştürdü? Ve bugün, Nubiler kendi aidiyetlerini nasıl tanımlıyor?
Harita 1: Nube Coğrafyası

Kaynak: Wikimedia
Kimlik ve Etnisite: Nubilik Nedir?
Nubilik, sabit bir etnik tanımlamadan çok tarihsel olarak inşa edilmiş, çoğu zaman da farklı dönemlerde değişik manalar almış bir kimliktir.[1] Nubiler kendilerini çoğunlukla dil, din, gelenek ve kolektif hafıza aracılığıyla tanımlar. Bu kimliğin temelinde yer alan dilsel zemin, sanıldığının aksine tek bir ortak dilden ibaret değildir.
Nubice diller, tarihsel olarak üç ana gruba ayrılır: Nil-Nubice, Tepelik Nubice ve Batı Nubice. Nil boyunca yaşayan ve Mısır–Sudan sınırını kapsayan topluluklar, ağırlıklı olarak Nil-Nubice dillerini konuşur. Bunlar arasında Nobiin, Kenzi (veya Mattokki) ve Andaandi (Dongolawi) öne çıkar. Her biri farklı topluluklar tarafından kullanılır; örneğin Halfawi, Mahas ve Sukkot halkları Nobiin konuşurken; Danagla halkı Andaandi’yi, Kenzi grubu ise Kenzi dilini konuşur. Bu diller arasında kısmi bir karşılıklı anlaşılabilirlik bulunsa da her biri bağımsız dil olarak değerlendirilmektedir.
Buradan ayrışan ve çoğu zaman yanlış anlaşılan bir diğer dil ise Kinubidir. Kinubi, doğrudan Nil boyunca yaşayan Nubilerin dili olmasa dahi bir Nubi dilidir. 19. yüzyılda Osmanlı ve Mısır ordusunda askerlik yapmış Nubilerin torunları tarafından, başta Kenya, Uganda ve Tanzanya olmak üzere Doğu Afrika’da konuşulan Arapça kökenli ama Nubice etkiler taşıyan bir halk dilidir. Bu dilin, Nil Nubicesiyle yapısal olarak akrabalığı da bulunmamaktadır.
Kinubi, çoğunluğu İngiliz sömürge yönetimi tarafından oraya yerleştirilen Osmanlı-Mısır valisi Emin Paşa’nın Sudanlı askerlerinin torunları olan Ugandalı Nubiler tarafından konuşulan, Sudan Arapçası tabanlı bir kreol dilidir. Bu şekliyle Kinubi, yalnızca dilsel bir fenomen değil; Nubilik kimliğinin sınır-aşan ve tarihsel olarak kırılmış biçimlerinden biridir. İroni o’dur ki, Nubi topluluklarında hâlâ gündelik iletişimin bir parçası olarak yerini koruyan tek dil olma özelliğini taşır. Mısır’daki genç kuşaklarda kullanımı hızla azalan diğer Nubi diller ise varoluş mücadelesi vermektedir.
Nubiliğin etnik sınırları tarih boyunca esnek olmuş, özellikle kolonyal dönemdeki zorunlu askerlik, yer değiştirme ve karışık evlilikler bu sınırları daha da belirsiz hâle getirmiştir. Smedt’e göre,[2] örneğin Kenya’daki Nubiler birçok farklı etnik ve coğrafi kökene sahip bireylerin bir araya gelmesiyle oluşmuş “yapay” bir topluluktur. Ancak bu yapaylık, zamanla kültürel bir bütünlüğe evrilmiş, kendini “doğuştan gelen” bir kimlik gibi sunan etnik anlatıya dönüşmüştür.
Akademik literatürde “Nubilik” üzerine yapılan tartışmalar bu esnekliği yansıtır. Bazı araştırmacılar Nubiliği “askeri geçmişe dayalı kolektif bir hafıza” olarak tanımlar[3]; bazıları ise onu postkolonyal kimlik krizlerinin bir tezahürü olarak görür.[4] Özellikle postmodern etnisite kuramları bağlamında, Nubilik çoğu zaman “inşa edilmiş etnisite” ya da “mobil kimlik” kategorileri içinde değerlendirilir. Crawford’un vurguladığı üzere[5], antik Kush kültürünün günümüz Nubilerince sahiplenilmesi, bu kimliğin tarihsel kökenlere dayanarak meşrulaştırılma çabasını da içerir.
Ancak Nubilik kimliği yalnızca Nubiler tarafından tanımlanmaz; devletler tarafından da biçimlendirilir. Hem Sudan hem de Mısır’da Nubiler, çoğu zaman “sorunlu azınlık” ya da “geçici halk” kategorileriyle tanımlanmış, kültürel hakları sınırlanmış, kimlikleri baskılanmıştır. Asimilasyon politikaları, Arapçanın tek resmi dil olarak dayatılması, Nubilerin eğitimde ve kamu temsilinde dışlanması bu baskının somut örnekleridir. Öte yandan, Nubiler de bu baskılara karşı kendi kimliklerini çeşitli yollarla koruma stratejileri geliştirmiştir. Düğün ritüelleri gibi günlük yaşamda pratik edilen kültürel elementler, kolektif hikâyeler, geleneksel giysiler ve Kinubi dilinin yaşatılması gibi örnekler bu stratejilerin ön plana çıkan örneklerindendir.[6]
Nubilik kimliğinin kurucu unsurlarından biri de dindir. Erken dönemlerde Hristiyanlığı benimseyen Nubiler, özellikle 6. ve 14. yüzyıllar arasında üç bağımsız Hristiyan krallık (Nobatia, Makuria ve Alodia) kurarak bu inancı siyasal iktidar düzeyinde temsil ettiler. Makuria Krallığı, Bizans ve Etiyopya ile kurduğu diplomatik ilişkiler sayesinde Ortodoks Hristiyanlığı, Nubi kültürünün önemli bir taşıyıcısı hâline getirdi. Bu miras, Nubilerin kolektif belleğinde hâlâ izlerini taşır. 15. yüzyıldan itibaren bölgeye giren Arap kabileleriyle birlikte Nubiler yavaş yavaş İslamlaşmış, ancak bu dönüşüm çatışmacı olmaktan çok kültürel uyumun bir parçası olarak gerçekleşmiştir. Günümüzdeki birçok Nubinin Sünni Müslüman olması, onların “Araplaşmış” olarak algılanmasına da neden olmuş, bu da kimlik tartışmalarını daha karmaşık hâle getirmiştir. Dinsel dönüşüm, Nubiliği silmemiş, aksine çok katmanlı hâle getirmiştir. Kuran’da adına bir sure bulunan Lokman peygamberin Nubi olduğuna inanılmaktadır.[7]
Sonuç olarak, Nubilik sabit bir etnik kimlik değil; tarihsel olarak şekillenmiş, politik olarak mücadeleyle örülmüş ve kültürel olarak sürekli yeniden inşa edilen bir aidiyet formudur. Nubilerin kim olduğunu tanımlamak, yalnızca onların nereden geldiğini değil, aynı zamanda kim olmak istediklerini de anlamayı gerektirir.
Nubilerin Kısa ve Modern Tarihi
Antik dönem → Hristiyan Nube → İslamlaşma → Kolonyal dönem → Aswan sonrası → 2019 Devrimi ve günümüz
Nubilerin bir topluluk olarak tarih sahnesine çıkışı, yalnızca Mısır medeniyetiyle ilişkileri üzerinden değil, Nil Vadisi boyunca gelişen özgün siyasal ve kültürel oluşumlarıyla da değerlendirilmelidir. Antik dönemde Nubia, kuzeyde Aswan’dan güneyde Hartum’a kadar uzanan bir bölgeyi kapsıyordu.[8] Bu topraklar üzerinde yükselen Kush Krallığı (M.Ö. 2500–300), uzun süre boyunca hem ekonomik hem de siyasal açıdan bağımsız bir güç olarak varlığını sürdürdü. Özellikle altın ve demir ticaretiyle zenginleşen Kush, zamanla merkezi bir şehir devleti sistemi geliştirdi ve kendi yazı sistemi olan Meroitik alfabeyi kullanmaya başladı.
Mısır’la olan ilişkileri hem çatışma hem de etkileşim düzlemindeydi.[9] Özellikle 25. Hanedanlık (M.Ö. 747–656) döneminde, Nubiler Mısır tahtını ele geçirerek “Kara Firavunlar” olarak adlandırılan bir döneme imza attılar. Bu dönemde Piankhi, Shabaka ve Taharqa gibi Nubi kökenli krallar Mısır’ı yönetti, büyük tapınaklar inşa ettirdi ve Mısır kültürünü kendi siyasal vizyonlarıyla yeniden yorumladı. 25. Hanedanlık, Nubilerin kolektif hafızasında hâlâ tarihsel güç ve onur simgesi olarak varlığını koruyor. Bu dönem, aynı zamanda Nubilerin yalnızca Mısır’a tâbi bir halk değil, bölgesel bir imparatorluk kurucusu olduklarının da en açık kanıtıydı. Bu dönem, modern Nubilerin geçmişe yönelik kolektif belleğinde hâlâ bir altın çağ olarak yer tutuyor ve diğer Mısırlıların Nubilere yönelik ırkçılığının zaman zaman temel tarihi elementini oluşturuyor.
Ancak Nubilerin tarihsel yolculuğu yalnızca antik ve Hristiyan dönemle sınırlı değildir. Osmanlı döneminde, özellikle 16. yüzyıldan itibaren Nubiler, Nil üzerindeki geçiş yollarının ve sınırların kontrolünde önemli bir rol oynamıştır. Bu süreçte, Mısır ve Sudan yönetimleri arasında tampon bölge olarak konumlanmışlardır. 19. yüzyılda Osmanlı-Mısır ordusunda görev yapan Sudanlı askerlerin torunları olarak “Nubi” kimliği, bu askeri kökenli topluluklar arasında yaygınlaşmaya başladı. Bu askeri geçmiş, Nubileri hem ayrıcalıklı hem de dışlanmış bir statüde tuttu.
İngiliz sömürge yönetimi altında Nubiler, çoğu zaman “yabancı” ya da “göçmen” topluluklar olarak tanımlandı. Bu özellikle Kenya, Uganda ve Tanzanya gibi bölgelere yerleştirilen Nubi askerleri için geçerliydi. Kibera örneğinde olduğu gibi birçok Nubi topluluğu kolonyal askeri emeklilik politikaları sonucunda kent çeperlerinde yerleşti. Kibera’daki Nubiler, bu askeri kökene dayanarak arazi haklarını savundu ancak zamanla marjinalleştirildiler.
Modern dönemde Nubiler, tarih boyunca yaşadıkları en büyük kırılmayı baraj projeleriyle yaşadı. Süreç, 1902 yılında Britanya yönetimi altında inşa edilen ilk Aswan Barajı’yla başladı. Ardından 1912 ve 1933 yıllarında baraj yüksekliği iki kez artırıldı. Her genişletme, Nil kıyısındaki Nubi yerleşimlerin bir bölümünün sular altında kalması ve halkın daha yüksek alanlara göç etmesiyle sonuçlandı. Ancak bu göçler ne sosyal destekle ne de altyapı hazırlığıyla gerçekleştirildi. Nubiler, çoğu zaman kendi imkânlarıyla taşınmak zorunda kaldı, yerleşim yerleri ve yaşam biçimleri her seferinde biraz daha parçalandı.
Ancak esas kırılma, 1964 yılında tamamlanan Aswan Yüksek Barajı ile gerçekleşti.[10] Bu dev proje yalnızca tarımsal kalkınma hedefi taşımıyordu; aynı zamanda binlerce yıllık bir medeniyetin fiziksel olarak silinmesine yol açtı. Nasır Gölü’nün oluşumuyla birlikte, Eski Nubia olarak bilinen coğrafyanın büyük bölümü tamamen sular altında kaldı. Yaklaşık 50.000 Nubi, aile yapıları, toplumsal ilişkileri ve doğayla kurdukları kadim bağlarla birlikte yaşadıkları köylerden çıkarıldı. Göç, Mısır hükümeti tarafından organize edilse de uygulamada ciddi eksiklikler vardı. İnsanlar, Kom Ombo’nun kuzeyindeki çorak ve nehirden uzak arazilere yerleştirildi; evlerin büyük bölümü tamamlanmamıştı, altyapı yetersizdi, tıbbi destek sınırlıydı. Göç süreci boyunca yaşlılar ve çocuklar başta olmak üzere birçok kişi yaşamını yitirdi.
Zorunlu göçle birlikte yalnızca yer değiştirilmedi; aynı zamanda aile bağları, kabile örgütlenmeleri ve köy dayanışmaları da dağıldı. Geçici barınaklarda uzun süre kalan pek çok Nubi, kent merkezlerine yöneldi. Özellikle Kahire, İskenderiye ve İsmailiye gibi şehirlerde Nubi mahalleleri oluştu. Burada kurulan köy dernekleri ve kültür evleri hem birer kolektif bellek mekânı hem de dilin ve kimliğin yaşatılması için kritik öneme sahip oldu.
1964 göçü, yalnızca fiziki yer değiştirme değil, aynı zamanda tarihsel bir travmanın kalıcılaşması anlamına da geliyordu. Yeni kuşaklar bu göçü birebir yaşamamış olsalar da anlatılan anılar, halk şarkıları, görsel kültür ve edebi anlatılar aracılığıyla Eski Nubia’ya dair idealize edilmiş bir hafıza geliştirdiler. Bu hafıza, yalnızca geçmişe dair bir nostalji değil, aynı zamanda bugünün siyasal ve kültürel kimlik mücadelesini şekillendiren bir dayanak hâline geldi. Dil kaybı, mekânsal dağılma ve siyasal dışlanma, bu kolektif belleği bir kimlikten çok bir direniş zeminine dönüştürdü.
Ancak yine de Nubilerin tarihsel varoluşu yalnızca bir “azınlık” ya da “marjinal topluluk” olarak okunamaz. Nubiler, hem antik dünya imparatorluklarının kurucusu hem kolonyal dönemde sınır bekçisi hem de modern ulus-devletin kurbanı olmuş bir halktır. Bu tarih, Nubiliğin bugünkü çok katmanlı kimliğini anlamanın anahtarıdır.
Görsel 1: Karson Schenk ve Yasmin Moll’un Yorumu ile Nubi Tarihinin Yerinden Edilmesi

Kaynak: UMICH
Nubiler ve Devlet: Siyasi Temsil ve Hak Mücadeleleri
Nubiler tarihsel olarak merkezi iktidarın sınırlarında, çoğu zaman da dışında kalmış bir halktır. Modern ulus-devletlerin sınır çizimleriyle birlikte hem Sudan hem Mısır’da azınlık konumuna düşen Nubiler, siyasi temsilde dışlanmış, kolektif hak talepleri çoğunlukla bastırılmış ya da görmezden gelinmiş bir topluluk hâline gelmişlerdir.
Mısır’daki Nubiler için bu dışlanma süreci özellikle Aswan Yüksek Barajı’nın yapımıyla belirginleşti. 1960’larda binlerce Nubi, atalarının yaşadığı topraklardan zorla tahliye edilerek Yukarı Mısır’ın farklı bölgelerine yerleştirildi. Bu göç yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda siyasal bir kopuş yarattı. Yerleşim bölgelerinde ne toprağa ne de kimliğe dair bir aidiyet tanındı. Nubi örgütlenmeleri, özellikle 2000’lerden sonra hak temelli mücadele yürütmeye başlasa da bu talepler genellikle “ulusal birliği tehdit eden ayrılıkçı söylemler” olarak kodlandı.
Sudan’daki tablo ise daha karmaşık. Nubiler, özellikle Güney Kordofan ve Nuba Dağları’nda hem etnik temizlik hem de silahlı çatışmalara doğrudan maruz kaldı. 1980’lerden bu yana Sudan ordusu ile SPLM/N (Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey) arasında süregelen çatışmalarda, Nubi halkı çoğu zaman “potansiyel muhalif” olarak görülerek sistematik şiddete uğradı. Zorla göç, bombardımanlar ve kırsal bölgelerde uygulanan abluka, bu halkın yaşam alanlarını doğrudan hedef aldı. Aynı zamanda, birçok Nubi siyasi hareketi “isyan” ya da “terör” faaliyeti kapsamında kriminalize edildi.
Smedt’in Kenya’daki Nubiler üzerine yaptığı çalışmada da görüldüğü üzere[11], birçok ülkede Nubiler “devletsiz” bir halk gibi konumlandırıldı, vatandaşlık belgelerine erişimleri kısıtlandı, toprak hakları tanınmadı, siyasal temsil talepleri reddedildi. Bu durum sadece fiili hak kaybı değil, sembolik olarak da bir görünmezleştirme anlamına geliyor.
Tüm bu dışlanmışlığa rağmen Nubiler, siyasal mücadele araçlarını dönüştürerek hak taleplerini yeniden şekillendiriyor. Kenya’da kolektif toprak mülkiyeti için verilen hukuk mücadelesi, Sudan’da halk komiteleri aracılığıyla yürütülen taban direnişleri, Mısır’da ise sosyal medya üzerinden yürütülen dijital aktivizm bu çabanın örnekleri arasındadır.
Özetle, Nubiler ile devletler arasındaki ilişki daima gerilimli olagelmiştir: bir yanda vatandaşlıktan dışlanma, diğer yanda tanınma talebi. Bu mücadele, sadece hukuki değil, aynı zamanda kültürel ve varoluşsal bir mücadeledir.
Güncel Gelişmeler ve Yeni Dalga Aktivizm
Nubiler, tarih boyunca hem dışlanmaya hem de yok sayılmaya karşı direnç geliştiren bir halk oldu. Ancak 2000’li yıllardan itibaren Nubilik kimliği yalnızca geçmişin mirası değil, aynı zamanda geleceğin mücadelesi hâline geldi. Yeni kuşak Nubiler hem yerel hem küresel ölçekte daha görünür, daha yaratıcı[12] ve daha dijital bir aktivizm anlayışıyla öne çıkıyor.
Bu dönüşümün en belirgin örneklerinden biri kültürel canlanma hareketleri. Nubiler, yok olma tehdidi altındaki Kinubi dilini yeniden öğrenmek, geleneksel müziklerini kayda almak, dans ve ritüelleri dijital ortamlarda paylaşmak gibi yollarla kolektif kimliklerini yeniden kuruyor. Nubi Miras Derneği gibi kurumlar, bu çabaları kurumsallaştırmaya ve arşivlemeye çalışıyor. Ayrıca genç Nubiler, YouTube, TikTok ve Instagram gibi mecralarda geleneksel kıyafetler, tarifler ve halk hikâyeleri üzerinden kimlik performansları üretiyor.
Bugünlerde dinî mekânlar ve inanç temelli topluluklar da Nubilik kimliğinin inşasına ve devamlılığına aracılık eden kurumların başında geliyor. Özellikle Kahire gibi büyük kentlerdeki Nubi camileri hem ibadet hem de kolektif örgütlenme mekânı olarak işlev görüyor. Bu camiiler, sadece bir ibadet yeri değil; aynı zamanda gençlerin eğitimi, kadınların sosyal dayanışması ve hak savunuculuğu için bir merkez işlevi görüyor. Nubian Islamic Center gibi kurumlar hem dini eğitimi hem de Nubilik kimliğini koruma hedefini birlikte taşıyor. Bu yapılar, diasporik kimliğin din etrafında yeniden şekillenmesine katkı sağlarken aynı zamanda transnasyonal Nubi ağlarının da temel düğüm noktaları hâline gelmiş durumda.
Bu açıdan, diaspora toplulukları da bu sürecin kilit aktörleri arasında yer alıyor. Özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’daki Nubiler hem yaşadıkları ülkelerde insan hakları söylemleriyle buluşarak destek arıyor hem de dijital araçlarla anavatanlarıyla temas kurarak küresel bir Nubilik bilinci yaratıyor. Bu “transnasyonal kimlik ağı”, Nubiliği artık sadece coğrafi bir aidiyet değil, aynı zamanda küresel bir hafıza ve mücadele sahası olarak yeniden tanımlıyor.
Sudan’da ise 2019 Devrimi, Nubiler için yeni bir siyasal alan açtı. Uzun süredir bastırılan kimlik talepleri, “özgürlük, barış ve adalet” sloganları etrafında yeniden görünürlük kazandı. Nuba Dağları’ndan gelen birçok genç aktivist, protestolara katıldı, yerel konseylerde temsil hakkı için kampanyalar düzenledi. Bu süreçte Nubilik artık sadece bir etnik kimlik değil, aynı zamanda otoriterliğe karşı demokratik bir direnişin de parçası hâline geldi. Mısır’daki Nubiler de sınırlarındaki “soydaşlarının” bu tecrübelerinden paylarını alıyor.
Ancak bu kültürel ve siyasal canlanma, yeterli kurumsal destekten hâlâ yoksun. UNESCO gibi uluslararası kuruluşlar, Nubilerin kültürel mirasını tanımakta geç kalmış durumda. Özellikle Aswan Barajı’nın ardından yok olan köylerin kültürel dokusu hâlâ belgelenmemiş durumda. İnsan hakları örgütleri ise Nubilerin sistematik dışlanmasını sadece ara raporlarla gündeme getiriyor.
Sonuç olarak, günümüzdeki Nubilik aktivizmi artık geçmişin pasif mağduriyet anlatısına sığmıyor. Hem kendi hikâyesini yazan hem de bu hikâyeyi dijital olarak dolaşıma sokan bir kuşak var. Nubilik, kayıptan çok hatırlamanın, sessizlikten çok anlatmanın, silinmeden çok yeniden yazmanın adı hâline geliyor.
Sonuç: Süreklilik ve Dönüşüm
Nubiler, tarihsel olarak hem iktidar yapılarına yakın durabilen hem de bu yapılar tarafından ötelenen, dışlanan bir halk olmuşlardır. Bu ikili konumlanış, Nubiliği durağan bir etnik kimlik olmaktan çıkarıp tarih boyunca dönüşen ve yeniden kurulan bir aidiyet formuna dönüştürdü. Antik Kush’tan kolonyal askeri yerleşimlere, Aswan Barajı’ndan dijital direniş alanlarına kadar uzanan bu tarih, bir kırılmalar silsilesi olduğu kadar bir süreklilik hikâyesi de anlatıyor.
Bugün Nubilik, ne sadece bir dilin ya da giyimin temsili ne de yalnızca bir coğrafyanın hatırasıdır. Nubilik, yerinden edilmeye karşı hafızanın, asimilasyona karşı kültürün, sessizleştirilmeye karşı sözün direnişidir. Bu anlamda Nubiler hem Mısır hem Sudan bağlamında “sabit azınlık” tanımlarının çok ötesinde; sınırların, devlet politikalarının ve zamanın ötesinde bir halk anlatısı kurmaktadır.
Geleceğe dair temel mesele ise Nubilerin kültürel ve siyasal olarak tanınmasıdır. Yerinden edilen toplulukların arazi haklarının tanınması, dilin korunması ve temsil hakkının güçlendirilmesi, bu sürecin başlıca gündemini oluşturmaktadır. Ayrıca, iklim krizi, Nil üzerindeki uluslararası anlaşmazlıklar ve sınır ötesi göç politikaları gibi dinamikler Nubi toplulukların siyasi mücadele ve meselelerini daha da karmaşıklaştırmaktadır.
Bu bağlamda, yalnızca nostaljik değil, aynı zamanda hak temelli, çok katmanlı bir yaklaşım gereklidir. Nubilik, sadece geçmişin mirası değil, potansiyel bir gelecek mücadelesinin de temelini çoktan oluşturmuş durumdadır.
Enes Kılıç, bağımsız araştırmacıdır.
[1] Yahia Saleh, “To Identify With a Memory: On Nubian Post-displacement Ethnic Identity (Re)Construction in Contemporary Egypt” (2024)
[2] Johan De Smedt, The Nubis of Kibera: A Social History of the Nubians of Kibera, Kenya (PhD diss., Ghent University, 2011), 85.
[3] Mayada Madbouly, “Remembering Nubia’s Past: Space, Generations and Memorial Practices,” Middle East Critique 30, no. 4 (2021): 373–89
[4] Abudul Mahajubu, “Nubians Are Baganda From Bombo: Unpacking the Luwalo Tax Protests and the Nubian Identity Crisis in Colonial Buganda (1891–1940),” African Journal of History and Geography 3, no. 1 (2024): 38–53
[5] Keith W. Crawford, “Critique of the ‘Black Pharaohs’ Theme: Racist Perspectives of Egyptian and Kushite/Nubian Interactions in Popular Media,” African Archaeological Review 38, no. 3 (2021): 243–65.
[6] Imam Wicaksono, Sherif Sa’ad AlGayyar, ve Ahmed Hassan Mohammad Hassan, “The Role of Local Customs and Traditions in Maintaining Social Stability: A Case Study of Nubian Weddings in Egypt,” Lensa: Kajian Kebahasaan Kesusastraan dan Budaya 14, no. 2 (2024)
[7] Ibn Kathir, Tafsir Ibn Kathir: (Abridged) (Riyadh: Maktaba Darussalam, 2000)
[8] The Oxford Handbook of Ancient Nubia (Oxford: Oxford University Press, 2021)
[9] Leo Depuydt ve David O’Connor, “Ancient Nubia: Egypt’s Rival in Africa,” Journal of the American Oriental Society 116, no. 3 (1996)
[10] Zeina Elcheikh, “Cultural Tourism Between Identity and Income: The Case of the Nubian Village of Gharb Soheil,” Chronos 33 (September 2018)
[11] De Smedt, The Nubis of Kibera
[12] Diala Ahwach, “The Nubian Movement in Egypt: From the Revolution to Current Challenges – An Interview With Nubian Activist Fatima Imam,” Arab Reform Initiative, 2024

