Görsel 1: Siyaset Yılları

Kaynak: Volksrant
Erken Dönem ve İdeolojik Oluşumu
Geert Wilders, 6 Eylül 1963’te Hollanda’nın Venlo kentinde bir Katolik ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Hollanda’da aldığı eğitim onun arka planını oluştururken, siyasi ideolojisini şekillendiren ise yurtdışında yaşadığı deneyimlerdi. Wilders, 18-19 yaşları arasında İsrail’de yaşamış ve bu deneyim onda “(bu) ülkeye yönelik ömür boyu sürecek bir sevgi” uyandırmıştır. Daha sonra komşu Arap ülkelerine yaptığı seyahatler, gelişmekte olan siyasi görüşlerini pekiştirerek, derin bir İsrail yanlısı inanç ve İslam dünyasına karşı derin bir düşmanlık oluşturmuştur.
Bu dönem, onun kariyerini tanımlayacak olan neo-Oryantalist bir çerçevenin doğuşu olmuştur. Onun dünya görüşünde, “medeni”, demokratik, Yahudi-Hristiyan Batı ile tehditkar, “geri kalmış” İslam Doğu arasında keskin bir çizgi çekilmiştir. İslam’ı bir din olarak değil, “geri kalmış bir kültürün ideolojisi” olarak çerçevelendirdiği sonraki siyasi dilinde bu tutarlı bir şekilde yansıtılmıştır. Akademik eleştiriler, bu eğilimi Batı’nın diğer kültürler üzerinde ahlaki ve entelektüel otoriteye sahip olduğu varsayılan modern bir “kültürel emperyalizm” ve “neo-Oryantalizm” biçimi olarak tanımlamıştır. Önemli bir siyasi figür haline gelmeden on yıllar önce oluşan bu katı, ikili dünya görüşü, onun İslam karşıtı tutumunun taviz vermeyen doğasını açıklamaktadır.
Siyasi Yükseliş ve Özgürlük Partisi’nin (PVV) Ortaya Çıkışı
Geert Wilders, kariyerine ana akım liberal-muhafazakar Halkın Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD) içinde başlamış ve 1998 yılında Hollanda Temsilciler Meclisi’ne seçilmiştir. Dönüm noktası, 2004 yılında Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne olası katılımına karşı çıkması nedeniyle VVD’den ayrılmasıyla gelmiştir. Bu ayrılık mükemmel bir zamanlamayla gerçekleşmiştir. Hollanda, 2004 yılında sinemacı Theo van Gogh’un bir radikal tarafından öldürülmesiyle daha da güçlenen “İslam karşıtı bir dalga” yaşamaktaydı. Popülist Pim Fortuyn’un 2002 yılında suikasta uğramasıyla birleşen bu olay, Hollanda sağında bir siyasi boşluk yaratmış ve Wilders bu boşluğu kararlı bir şekilde doldurmuştur.
Tek kişilik bir ekip olarak faaliyet gösteren Wilders, 2006 yılında Özgürlük Partisi’ni (PVV) kurmuştur. Parti, Wilders’ın tek üyesi olduğu bir yapıya sahiptir ve bu da ona, İslam ve göçmen karşıtı politikalarından taviz vermeyen parti programını mutlak bir şekilde kontrol etme imkânı vermektedir. PVV, 2006 yılında dokuz sandalye kazanarak hemen etkisini göstermiş ve 2010 yılına kadar 24 sandalyeyle üçüncü büyük parti haline gelerek azınlık hükümetine önemli destek sağlamıştır. Dalgalanmalara rağmen parti, 2017 seçimlerinde ikinci sırada yer alarak güçlü bir unsur olmaya devam etmiştir.
Görsel 2: 2025

Kaynak: INDEXHR
Çalışmalarının doruk noktası, 22 Kasım 2023’te PVV’nin “şaşırtıcı bir sürprizle” 37 sandalye kazanarak Hollanda’nın en büyük partisi olmasıyla gerçekleşmiştir. Sağ koalisyonu kolaylaştırmak için başbakanlık adaylığından çekilse de, zaferi Hollanda siyasetindeki uzlaşıyı geri dönülmez bir şekilde sarsmıştır. Zafer konuşmasında daha uzlaşmacı bir üslup benimseyen Geert Wilders, anayasanın sınırları içinde çalışacağına söz vermişti. Bu, kendisini daha kabul edilebilir bir koalisyon ortağı haline getirmek için stratejik bir girişimdi.
| Seçim Yılı | Oy Yüzdesi | Kazanılan Koltuk Sayısı | Koltuk Sayısındaki Değişim | Parlamento Sıralaması |
| 2006 | 5.9% | 9 | +8 | 5. |
| 2010 | 15.4% | 24 | +15 | 3. |
| 2012 | 10.1% | 15 | -9 | 3. |
| 2017 | 13.1% | 20 | +5 | 2. |
| 2021 | 10.8% | 17 | -3 | 3. |
| 2023 | 23.5% | 37 | +20 | 1. |
Wilders Doktrini: İslam’dan Uzaklaşma, Yerlicilik ve Avrupa Şüpheciliği
Geert Wilders’ın ideolojisi, üç temele dayanan tutarlı bir doktrindir: İslam’a karşı bir haçlı seferi, yerli halkçı popülizm ve Avrupa Birliği’ne karşı şüphecilik:
- Birincil Düşman Olarak İslam
Wilders doktrininin temel ilkesi, İslam’a yönelik saldırısıdır ve İslam’ı sürekli olarak “faşist ideoloji” olarak nitelemektedir. En kışkırtıcı iddiası, Kuran’ı Adolf Hitler’in Mein Kampf kitabıyla karşılaştırması ve açıkça bu “korkunç kitabın” yasaklanmasını talep etmiştir. Bu inancı, yeni camilerin ve tüm İslam okullarının yasaklanması, Kuran’ın yasaklanması ve başörtüsüne vergi getirilmesi gibi “İslam’ın ortadan kaldırılması” politikasına dönüşmüştür. Wilders, bu vergiye aşağılayıcı bir şekilde “kopvoddentax” (“paçavra vergisi”) adını vermiştir. 2008 yılında çektiği Fitna adlı kısa filmde, Kuran ayetlerini terörist saldırıların görüntüleri ile yan yana getirerek İslam kutsal kitabı ile şiddet arasındaki bağlantıyı görsel olarak “kanıtlamaya” çalışmış ve uluslararası öfkeye neden olmuştur.
- Yerlicilik ve Göçmen Karşıtlığı
Wilders’ın İslam’a odaklanması, “Hollanda Hollandalıların eline geri verilecek” sloganına dayanan daha geniş bir yerli yanlısı platformla bağlantılıdır. Wilders, Fas kökenli Hollanda vatandaşlarına özellikle odaklanmakta ve onları ‘pislik’ olarak nitelemektedir. 2014 yılında düzenlenen bir mitingde, destekçilerini “Daha az! Daha az! Daha az!“ sloganını atarak, ”O zaman bunu ayarlayacağız“ sözü vermiştir. Nefret söylemi davasının temelini oluşturan bu olay, tabanını harekete geçirmek için kışkırtıcı bir dil kullanma stratejisini özetlemektedir.
- Avrupa Şüpheciliği ve Uluslararası Aşırı Sağ İttifaklar
Üçüncü temel unsur, Hollanda’nın AB’den ayrılmasını (“Nexit”) ve Avrupa Parlamentosu’nun kaldırılmasını savunan kararlı bir Avrupa şüpheciliğidir. Wilders, Avrupa’daki aşırı sağ partilerin ulusötesi ağının kurulmasında da önemli bir rol oynamış, Fransa’nın Marine Le Pen ve Macaristan’ın Viktor Orbán ile ittifaklar kurmuştur. PVV, Orbán’ın Fidesz partisi ve diğerleri ile birlikte yeni radikal sağ Avrupa Parlamentosu grubu Patriots for Europe (PfE) grubunun kurulmasında önemli bir rol oynamıştır. Bu pan-Avrupa hareketi için İslamofobi, merkezi ve birleştirici bir ideolojik tutkal görevi görerek, milliyetçi projelerini “Yahudi-Hristiyan” Avrupa’yı algılanan “İslam istilasından” korumak için kıtasal bir mücadelenin parçası olarak çerçevelemektedir.
Kamuoyu İmajı, İhtilaflar ve Hukuki Mücadeleler
Görsel 3: 2017

Kaynak: Financial Times
Geert Wilders, destekçileri için cesur ve hakikatı söyleyen bir şahıs, karşıtları için ise tehlikeli bir demagogdur. Bu imaj, yıllarca süren çatışmalar ve hukuki mücadelelerle şekillenmiştir. Wilders, bu durumu stratejik olarak kullanarak ifade özgürlüğünün şehidi imajını oluşturmuştur. 2004 yılından bu yana 24 saat polis koruması altında yaşayan Wilders, bu durumu İslam hakkında “hakikati söylediği” için karşı karşıya olduğu tehlikenin kanıtı olarak sunmaktadır.
Kariyeri, önemli nefret söylemi davalarıyla damgalanmıştır. 2011 yılında, Kuran’ı Mein Kampf ile karşılaştırması ve Fitna adlı filmi nedeniyle nefret söylemi suçlamasından beraat etmiştir. 2016 yılında, “daha az Faslı” mitingi nedeniyle ayrımcılığı teşvik etmekten suçlu bulunmuş, anca herhangi bir ceza almamıştır. Bu karar, onun siyasi zulüm anlatısına hizmet etmiştir. Bu hukuki mücadeleler birer yük değil, onun siyasi stratejisinin temel bir parçasıdır. Her dava, onun zulüm gören bir figür olduğu söylemini doğrulamakta, düzen karşıtı tabanını harekete geçirmekte ve ona geniş medya ilgisi sağlamaktadır. Daha yakın zamanda, Müslüman örgütlerden oluşan bir koalisyon, X’te paylaştığı bir resim nedeniyle ona karşı yeni bir şikayet dilekçesi vermiştir. Eleştirmenler bu resmi, Yahudileri tasvir etmek için kullanılan Nazi dönemi propagandasına benzetmiştir.
Wilders’ın Hollanda’sı: Normalleştirilmiş İslamofobi İklimi
Wilders’ın söylemleri, Müslüman karşıtı duyguların giderek normalleştiği bir ortama katkıda bulunmuştur. 2019 Avrupa İslamofobi Raporu, camilere yönelik fiziksel saldırılardan “günlük” ayrımcılığa kadar uzanan bir düşmanlık eğilimini belgelemektedir. O yıl, Veenendaal’daki Nasser Camii dışkı ve hijyenik pedlerle kirletilirken, Almere’deki Abou Bakr Camii “Camiye Hayır” ve “İslam’a Son” gibi sloganların yazılı olduğu posterlerle kaplanmıştı.
Bir araştırma, bu suçların büyük ölçüde bildirilmediğini ortaya koymuştur. Bu araştırmaya göre, mağdurların %84’ü yetkililere karşı yaygın bir güvensizlik ve “zaten hiçbir şey yapılmayacağı” inancı nedeniyle şikayette bulunmaya gerek duymadığını ifade etmiştir. Bu ortam, günlük yaşamda yaygın olan ayrımcılıkla daha da kötüleşmektedir. Araştırmalar, Müslümanların iş piyasasında önemli dezavantajlara maruz kaldığını göstermektedir. Eğitim sektöründen çarpıcı bir örnekte, Fas kökenli bir anne, ilkokul tarafından kızı için boş yer olmadığı bilgisini almıştır, ancak “Hollandalı” bir isim kullanarak tekrar e-posta gönderdiğinde, hemen kendisine okula kayıt olması için bir teklif gönderilmiştir.
TRT World tarafında yapılan “Dutch Others” programına konuk olan bir uzman (Arnold Yasin Mol), Müslümanlara karşı sistematik bir önyargının uzun süredir var olduğunu, ancak Wilders gibi isimlerin bu önyargıyı “daha yüksek sesle ve daha açık bir şekilde” dile getirdiğini gözlemlemiştir. Wilders’ın 2023 seçimlerinde zafer kazanmasının ardından, Müslüman toplum liderleri büyük bir “endişe ve korku” duyduklarını ifade ederek, Müslümanların “Hollanda’da hala güvende olup olmadıklarını” sorgulamışlardır.
Seçmenler: PVV’nin Destek Tabanının Anatomisi
PVV’nin destek tabanı, ekonomik endişeler, kültürel şikayetler ve siyasi kurumlara olan hayal kırıklığıyla birleşen çeşitli gruplardan oluşmaktadır. Demografik olarak, PVV seçmenleri daha çok erkeklerden oluşmaktadır ve üniversite eğitimi almış seçmenlerin oranı diğer partilere kıyasla “önemli ölçüde daha düşüktür”. Güçlü bir çoğunluk (%34,6) kendini işçi sınıfı olarak tanımlamaktadır.
Görsel 4: 2024

Kaynak: CNN
Göçmenlik bu seçmenler için en önemli konu olmakla beraber %87,2 gibi şaşırtıcı bir oranla “Hollanda’da çok fazla yabancı var” görüşüne katılmaktadırlar.Bu durum, “Hollanda kimliği”nin genel seçmenler için en önemli konu olmasıyla bağlantılıdır. Bu şikayetler, özellikle birçok seçmenin göçle ilişkilendirdiği ülke çapındaki konut sıkıntısı gibi ekonomik endişelerle iç içe geçmiştir. Tüm bunların altında, siyasi kurumlara karşı derin bir güvensizlik yatmaktadır. PVV destekçilerinin %80,7’si siyasi elitleri “güvenilmez” olarak görmektedir. Wilders, bu elit karşıtı duyguyu ustaca yönlendirerek kendisini sıradan insanın tek savunucusu olarak konumlandırmıştır.
Sonuç: Hollanda ve Avrupa için Yeni Bir Dönem mi?
Hollanda bir başka seçime yaklaşırken, siyasi manzara keskin bir paradoksla tanımlanıyor. İktidar koalisyonundan çekilerek son hükümetin çöküşünü tetikleyen Geert Wilders, bir kez daha anketlerde başı çekmektedir. Yönetişimdeki başarısızlığın potansiyel seçim zaferiyle ödüllendirildiği bu dikkat çekici siyasi direnç, Wilders’ın Hollanda seçmeninin önemli bir kesimiyle olan derin bağını ortaya koymaktadır. Destekçileri için, sert göçmenlik politikasında uzlaşmayı reddetmesi siyasi sabotaj değil, ilkesel bir duruş olarak görülmekte ve bu da başarısız bir düzen karşısında tek gerçek ses olduğu imajını pekiştirmektedir
Wilders’in en büyük zaferi seçimlerdeki başarısı değil, ideolojik zaferidir. Ülkenin siyasi ağırlık merkezini başarıyla değiştirerek, ana akım partileri göç ve ulusal kimlik konusunda daha sert bir retorik benimsemeye zorlayarak seçmenlerin kendi kampına akın etmesini engellemiştir. Bu nedenle, yaklaşan seçimler Wilders’ın iktidara gelip gelmeyeceği sorusundan çok, onun kalıcı etkisinin teyit edilmesi anlamına gelmektedir. Hükümet görevinde başarısız olmasına rağmen lider konumunu korumayı başarması, kültürel şikayetler üzerine kurulu anlatısının ne kadar derinlere kök saldığını kanıtlamaktadır. Onun gerçek mirası, “açık düşmanlığın” normalleşmesi ve kalıcı olarak kutuplaşmış bir toplumun yaratılmasıdır.

