back to top
Çarşamba, Kasım 12, 2025
Ana SayfaFokusFOKUS | İran'ın Orta Doğu'da Daralan Alanı

FOKUS | İran’ın Orta Doğu’da Daralan Alanı

Suriye’nin kaybı, Lübnan’da Hizbullah üzerinden yaşanan gerileme, Filistin sahasındaki çözülme, Irak’ta artan ulusal direniş ve Türkiye’nin bölgesel etkisini istikrarlı biçimde artırması, İran’ın geleneksel nüfuz araçlarının işlevsizleşmesine yol açıyor.

2024’ün sonlarında Suriye’de Beşar Esad rejiminin çöküşü, İran’ın uzun yıllardır inşa ettiği bölgesel güç mimarisinde ciddi bir kırılmaya yol açtı. Suriye, İran için yalnızca bir müttefik değil, aynı zamanda Akdeniz’e açılan jeostratejik bir koridordu. Rejimin çöküşüyle birlikte, İran’ın Lübnan’daki Hizbullah üzerindeki etkisi azaldı, Hamas ile ilişkileri gerildi, Yemen’deki Husiler yalnız bırakıldı ve bölgedeki “Direniş Ekseni”nin çözülme süreci hızlandı. Aynı zamanda ABD’de Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi ve nükleer müzakerelerin yeniden başlaması, İran’ı bölgesel stratejilerini köklü biçimde gözden geçirmeye zorladı. Bu yeni dönemde İran, doğrudan ve yayılmacı güç kullanımından ziyade, daha esnek, dolaylı ve pragmatik yöntemlere dayalı bir etki stratejisi benimsemek zorunda kalıyor.

Suriye’nin Kaybı ve Direniş Ekseni’nin Dağılması

Esad rejiminin Aralık 2024’te çökmesiyle, İran’ın Suriye’deki askeri ve diplomatik varlığı dramatik biçimde sona erdi. İran Büyükelçiliği yağmalandı, Kudüs Gücü’ne bağlı komutanlar ülkeden çekilmek zorunda kaldı. Ahmet eş-Şara liderliğindeki yeni Suriye yönetimi, Türkiye ile yakın ilişkiler kurarak bölgedeki güç dengelerini kökten değiştirdi. Bu gelişme, İran’ın Hizbullah’a Suriye üzerinden sağladığı silah ve lojistik destek hatlarının kapanmasına yol açtı; Lübnan’daki Hizbullah ise hem askeri hem de siyasi kapasite bakımından ciddi bir gerileme yaşadı.

Eşzamanlı olarak Hamas-İsrail savaşında yaşanan gelişmeler, İran’ın Filistin dosyasındaki etkisini zayıflattı. Hamas’ın İran’a duyduğu güven azaldı; üst düzey lider kadrolarına yönelik suikastlar ve artan güvensizlik ortamı, Tahran’ın direniş cephesindeki liderlik iddiasını sarstı.

Bu daralan manevra alanı karşısında İran, ABD ile Umman’da yeniden başlayan nükleer müzakerelerde daha pragmatik bir tutum benimsedi. Trump yönetiminin İran’a yönelik sert tavrına rağmen, İran rejimi yaptırımların hafifletilmesi için diplomatik manevralar geliştiriyor. Tahran, özellikle uranyum zenginleştirme kapasitesinden vazgeçmeden, bölgesel krizleri sınırlama vaadi üzerinden pazarlık yapmaya çalışıyor. Ancak hem Suriye’nin kaybı hem de direniş ekseninin çözülmesi, İran’ı bölgesel stratejilerini yeniden tanımlamaya mecbur bırakıyor.

İran için Köprüden Önce Son Çıkış: Irak

Suriye’de yaşanan kayıpların ardından İran için Irak, bölgedeki son stratejik derinlik alanı haline geldi. Ancak burada da dengeler İran’ın aleyhine değişiyor. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani yönetimi, İran’ın doğrudan etkisini sınırlama ve Irak’ın ulusal kimliğini güçlendirme arayışına girmiş durumda.

Bu bağlamda İran için Irak, adeta “köprüden önce son çıkış” haline geldi. İran’ın Irak üzerindeki etkisi, özellikle Haşdi Şabi gibi vekil güçler üzerinden uzun süredir devam ediyordu. Ancak Sudani yönetimi, İran dahil hiçbir bölgesel aktörün Irak üzerindeki vesayetini kabul etmeyen, daha dengeli ve çok yönlü bir dış politika izlemeye çalışıyor. ABD ile ilişkilerini pragmatik bir düzlemde sürdüren, aynı zamanda Arap Ligi içinde Arap kimliğini pekiştirmeye çalışan Irak, Körfez ülkeleriyle ekonomik iş birliklerini genişletiyor. Bu noktada Irak, İran için zorlu bir dosya haline gelmiş durumda. İran, Irak’ı tamamen kaybetmemek için vekil güçler üzerinden belli bir denge oluşturmaya çalışıyor; fakat doğrudan müdahaleden kaçınarak, Irak yönetimine belli bir hareket alanı bırakmak zorunda kalıyor.

Haşdi Şaabi içindeki bazı milis grupların İran’la arasına mesafe koyması ve kontrolsüz grupların tasfiye edilmesi, İran’ın bu mekanizmadaki etkisini de sınırlamaya başladı. Dahası, Iraklı Şii dini otoriteler arasında da İran etkisine karşı mesafeli bir tutum gelişiyor. Bu durum, İran’ın Irak sahasında hem siyasi hem de toplumsal alanda daha dikkatli ve dolaylı yöntemlere yönelmesini zorunlu kılıyor.

Bu ortamda Türkiye, Suriye’deki kazanımlarını Irak’ın kuzeyine taşıyarak yeni bir jeopolitik alan açmaya çalışıyor. Türkiye’nin özellikle PKK’nın Irak’taki varlığına karşı düzenlediği Pençe serisi operasyonları ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile geliştirdiği stratejik ilişkiler, İran tarafından dikkatle takip ediliyor. İran açısından Türkiye’nin “terörsüz Türkiye” sürecinde başarı sağlamasıyla bölgedeki etkisini artırması ve Irak’la ilişkilerini derinleştirmesi yeni bir rekabet unsuru olabilir. İran’ın, Türkiye’nin Irak’taki kendi etki alanını sınırlamasından endişe ettiğini söylemek yanlış olmaz.

Bu bağlamda İran, geçmişte zaman zaman pragmatik ilişkiler geliştirdiği PKK’yı yeniden araçsallaştırma yoluna gidebilir. İran’ın PKK ile geçmişten gelen çıkar temelli iş birlikleri düşünüldüğünde, özellikle Türkiye’nin Irak’taki ilerlemesini sınırlamak amacıyla bu yapıyla dolaylı angajmanlar geliştirmesi olasıdır. Nitekim İran, doğrudan çatışmaya girmeden, Türkiye’nin Irak sahasındaki nüfuzunu PKK ve diğer vekil aktörler üzerinden dengelemeye çalışabilir.

İran’ın Türkiye’ye yönelik mesafeli yaklaşımı sadece Irak sahasıyla sınırlı değil. İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Said Hatipzade’nin 9. Süleymaniye Forumu’nda yaptığı açıklamada Türkiye’nin Suriye’deki varlığını “işgal” olarak nitelendirerek bölgesel dengeler açısından Ankara’nın hamlelerini sert şekilde eleştirmesi dikkat çekici olmuştu. Bu söylem, İran’ın Türkiye’nin bölgedeki artan etkisini nasıl algıladığına ve bunu dengelemek için sert diplomatik enstrümanları bile devreye sokmaktan çekinmediğine işaret ediyor.

Öte yandan İran, ABD ile ilişkilerinde bir yumuşama sağlarsa, şu anda Türkiye’nin mesafeli yaklaştığı Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) de araçsallaştırabilir. SDG’nin sahip olduğu askeri kapasite ve coğrafi hakimiyet, hem Suriye’nin doğusunda hem de Irak sınır hattında Türkiye’nin ilerlemesini sınırlayacak bir unsur olarak kullanılabilir. İran, SDG’yi dolaylı destekle, bölgesel satranç tahtasında yeni bir denge unsuru haline getirme potansiyeline sahip.

İran artık bölgesel yayılmacı bir güçten çok, kırılgan kazanımlarını savunmaya çalışan, dolaylı ve esnek yöntemlerle etki alanını korumaya çabalayan bir aktöre dönüşüyor. Suriye’nin kaybı, Lübnan’da Hizbullah üzerinden yaşanan gerileme, Filistin sahasındaki çözülme, Irak’ta artan ulusal direniş ve Türkiye’nin bölgesel etkisini istikrarlı biçimde artırması, İran’ın geleneksel nüfuz araçlarının işlevsizleşmesine yol açıyor. Bu nedenle İran, doğrudan askeri güç kullanımından çok, vekil aktörler, diplomatik girişimler ve kontrollü gerilim stratejileriyle alanını koruma çabası içinde.

Dolayısıyla İran’ın Orta Doğu’daki yeni dönemi, agresif bir yayılmadan çok, kayıpları yönetmeye ve kalan etki alanlarını tahkim etmeye yönelik bir “savunma stratejisi” dönemi olacak gibi görünüyor. Bu süreçte Türkiye gibi bölgesel aktörlerle yaşanacak rekabetlerin Irak, Suriye ve hatta Lübnan gibi hassas coğrafyalarda daha dolaylı ve çok katmanlı biçimlerde seyretmesi neredeyse kaçınılmaz. Önümüzdeki dönemde İran’ın, sahada doğrudan varlık göstermeden vekalet savaşlarını ve nüfuz mücadelesini, bu kez farklı aktörler üzerinden ilerletebileceğini söylemek mümkün. Bu bağlamda İran, PKK, SDG gibi farklı vekil unsurları kendi çıkarları doğrultusunda araçsallaştırabilirken, diplomatik zeminde de ABD ve Körfez ülkeleriyle kontrollü ilişkiler geliştirmeye çalışabilir. Ancak İran’ın bu süreçteki en büyük sınavı, içeride yaşadığı ekonomik kırılganlık ve toplumsal huzursuzluk olacak. Zira dışarıda alan kaybederken içeride rejimi konsolide etmek, Tahran yönetiminin öncelikli stratejik hedefi haline geliyor.

Dr. Bilgay Duman, AA Akademi Müdür Yardımcısıdır.
Bilgay Duman
Bilgay Duman

Dr. Bilgay Duman, Anadolu Ajansı Akademi Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda Başkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde Dr. öğretim görevlisi olarak ders vermektedir. 20 yılı aşkın bir süre farklı düşünce kuruluşlarında Irak ve Orta Doğu üzerine çalışmalar yürütmüştür. Duman, ulusal ve uluslararası düzeyde katıldığı toplantı, seminer, konferans, sempozyum ve forumların yanı sıra farklı medya platformlarında yazıları ve görüşleri ile yer almaktadır.

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments