27 Kasım 2024’te Lübnan ve İsrail arasında sabaha doğru başlayan ve 13 maddeyi içeren ateşkesle birlikte İsrail-Lübnan hattındaki savaşa bir süreliğine ara verildi. Beklentilerin çok ötesinde olmayan maddelerin yer aldığı ateşkesin yankısı siyasi arenada ve Lübnan toplumu nezdinde ilk dakikalardan itibaren görülmeye başladı. 8 Ekim 2023’te Güney Lübnan’da başlayan çatışmaların 17 Eylül 2024 itibariyle yoğunlaşmasıyla birlikte 4000’e yakın Lübnanlı hayatını kaybederken, 1 milyondan fazla Lübnanlı da evlerini terk ederek ülke içinde büyük göç dalgası başlamıştı. Ateşkesin ilanıyla birlikte güney Lübnanlıların hızlıca evlerine dönmeleri ve hayatın yeniden normal akışında seyretmesi için vakit kaybedilmemesi, bir daha savaş ortamının yaşanmamasına yönelik çabayı göstermesi bakımından önemli bir adım olarak görülüyor. Bununla birlikte 14 ayın sonunda imzalanan ateşkesin kapsamı, İsrail tarafındaki karşılığı ile Lübnan-Hizbullah hattındaki görünümünün net bir fotoğraf sergilememesi bölgedeki ateşin henüz sönmediği gerçeğini gün yüzüne çıkarıyor.
Ateşkes neleri içeriyor?
Çatışmaların ilk gününden bugüne gerek İsrail gerekse de Lübnan hükümeti 2006 yılında BMGK tarafından ilan edilen 1701 No’lu kararın uygulanması gerekliliğini vurguluyordu. Karara göre İsrail-Lübnan sınırında yalnızca Lübnan ordusunun bulunması ve Hizbullah güçlerinin güneyden tamamen çekilmesi öngörülürken, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi de şart koşulmuştu. Süreç içinde İsrail “Mavi Hat” olarak belirlenen sınır çizgisinin gerisine tümüyle çekilmemekle birlikte Hizbullah’ın da bölgeden ayrılması mümkün olmamış, aksine Hizbullah 2006 savaşında elde ettiği kazanım ve prestijle daha güçlü bir şekilde güneyde hâkim olmaya başlamıştı. Gelinen noktada ise Hizbullah’ın son bir yılda İsrail karşısında üst üste aldığı darbeler neticesinde gücünü önemli ölçüde yitirdiği net olmakla beraber ateşkes maddeleri incelendiğinde tümüyle İsrail çıkarlarına hizmet edilmediği de açığa çıkmış oluyor. Örneğin 1. maddede yer alan Hizbullah’ın İsrail’e saldırmayacağı sözü, esasen savunma hattına çekilen Hizbullah için kolaylıkla kabul edilirken, İsrail’in de Lübnan’a saldırmayacağının garantilenmiş olması Lübnan ve Hizbullah için bir kazanımı içeriyor. Diğer taraftan ateşkesin güney Lübnan’da sadece Lübnan Ordusu’nun bulunması şartını içeriyor oluşu da Hizbullah’ın toparlanması noktasında yardımcı olacak bir faktör olarak öne çıkıyor. Ancak Hizbullah Lübnan Ordusu’nun güneyde hakimiyet kurması sürecinde iki önemli durumu test ederek, sonuca göre toparlanma sürecinden sonra alacağı tutumu belirlemeyi planlıyor. Bu noktada öncelikle İsrail’in Hizbullah’ın olmadığı bir sınır bölgesinde yerlerine dönmeye başlayan ve hayatlarını yeniden kuracak olan güney Lübnanlıları tahrik edip etmeyeceği meselesi öne çıkıyor. Her ne kadar İsrail için savaşın hedefleri arasında Lübnan’la arasında tampon bir bölge oluşturup insansız bir sınır belirleme çabası başından beri bilinen bir durum olsa da bu planı gerçekleştirememiş olduğu aşikar. Bununla birlikte İsrail’in Hizbullah’tan arındırılmış bölgede daha rahat hareket edecek oluşunu anlamak zor değil. Dolayısıyla Hizbullah’ın büyük çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu bölgede sağladığı görece istikrarın Lübnan Ordusu varken ne kadar korunacağı Hizbullah’ın askerî geleceği açısından da kritik bir noktaya temas ediyor. Her durumda güneydeki askerî pozisyonun netleşmesine kadar geçecek sürenin Hizbullah’ın ne yapacağına dair planlama yapması için lehine işleyecek bir zamana işaret ediyor.
İsrail cephesinde ise ilk etapta Lübnan işgaline zemin hazırlayan hedeflerin ne ölçüde gerçekleştirdiğine göz atmak gerekiyor. Savaşın başından itibaren İsrail’in kuzeyinde yaşayan vatandaşların evlerine geri dönmelerinin istendiği vurgulansa da İsrail hükümetinden gelen açıklamalara göre yılbaşından önce bir geri dönüş hazırlığının yapılması planlanmıyor. Bununla birlikte İsrail’in ateşkesle elde ettiği kazanımları da göz ardı etmemek önemli. Örneğin ateşkesin 3. maddesi gereğince her iki tarafın da ihlal durumunda kendisini savunacağı belirtiliyor. İsrail’in sınıra yaklaşan herkesi tehlikeli görüp “hakkını savunuyor olması” nedeniyle ateş edecek olması elini rahatlatacak bir madde olarak görünüyor. Nitekim daha ateşkesin mürekkebi kurumamışken güneye gidenlere uyarı ateşi açması 3. maddenin İsrail tarafından çok rahat kullanılabileceğini gösteriyor.
Lübnan’ı Bekleyen Gelişmeler
Lübnan tarafında ise ateşkes öncelikle çok büyük bir başarı olarak görülüyor. Nitekim iç göç nedeniyle zor günler yaşayan Lübnan, harap olan alt yapısı ve başkent Beyrut’un durmaksızın bombalanması nedeniyle tam bir savaş ülkesine dönüşmüştü. Bu nedenle de ateşkes Lübnan’ın nefes alması için kritik bir öneme sahip. Bu doğrultuda ateşkes Lübnan’ın önündeki iki önemli sorununu çözmesi için de büyük bir fırsat sunuyor. Öncelikle güneyde konuşlandıracağı ordusunun İsrail tehdidi karşısında ciddi bir güce sahip olması Lübnan’ın egemenliğini dünyaya ve daha da önemlisi güneyde yaşayan Şii toplumuna kanıtlaması için büyük önem arz ediyor. Bunun için de Lübnan ordusunun eğitilmesi ve silah desteği alması için Lübnan hükümetinin yoğun bir gündem oluşturmaya başlaması bekleniyor.
Lübnan’ı bekleyen ikinci önemli dosya ise uzun zamandır beklenen yeni cumhurbaşkanını seçmek için meclis oturumlarına hız verecek olmasını içeriyor. Daha önce meclis başkanı Nebih Berri’nin ateşkes ilan edilmesi halinde cumhurbaşkanını seçmenin kolaylaşacağına dair ifadeleri beklentiyi artıran önemli nedenlerden biri. Bununla birlikte yeni cumhurbaşkanının kim olacağı ve seçimini neyin kolaylaştırdığı sorusu zihinleri meşgul ediyor. Nitekim Kasım 2022’den bugüne onlarca oturum düzenlenmesine rağmen Lübnan siyasetinin bir cumhurbaşkanı seçememiş olması bilinirken ateşkesin hangi yönüyle bu uzun süreci bitireceği merak edilen konulardan bir tanesi. Bu durumda ise iki ihtimal ve bu ihtimallerin doğuracağı sonuçlar öne çıkıyor. İlk ihtimal bağlamında cumhurbaşkanının Joseph Avn olması durumunda Hizbullah kanadının kendi adayı Süleyman Franciye’den vazgeçtiği, bu nedenle de Hizbullah’ın siyasi ağırlığının da önceki dönemler kadar olmayacağı anlaşılıyor. Diğer ihtimal olan Süleyman Franciye’nin seçilmesi ise Hizbullah’ın siyaseten hala varlığını gösterdiğini, bunun da askerî gücünü toparlaması adına önemli katkılar sunacağına işaret ediyor. Her iki durumda da Lübnan’da bir cumhurbaşkanının varlığı ülke içi siyasetteki kargaşayı bir nebze de olsa düzene sokması açısından olumlu bir gelişme olarak öne çıkıyor.
Son tahlilde her ne kadar İsrail’le beklenen ateşkes Lübnan’da bir nebze rahatlama sağlayacak olsa da Netanyahu’nun anlaşmayı bozması için çok büyük sebeplere ihtiyaç duymayacağını bilmekte fayda var. Nitekim ateşkes maddeleri kalıcı bir barışın sağlanması için yeteri kadar güçlü bir zemine oturmuyor. Dolayısıyla Gazze cephesindeki gelişmeleri takip ederken Lübnan’ı gündemden düşürmemek ve Netanyahu’nun Donald Trump’la yapacağı planı dikkatle takip etmek önem arz ediyor. Öte yandan Lübnan’da da istikrarın sağlanması için siyasetin biraz daha kararlı davranması gerekiyor. Aksi takdirde Lübnan’ın yeniden ikinci Gazze olması çok uzak bir ihtimal olarak durmuyor.

