Kua’dan Miami’ye
Marco Antonio Rubio, 28 Mayıs 1971’de Miami, Florida’da dünyaya geldi. Ailesi, Fidel Castro’nun iktidara gelmesinden birkaç yıl önce Kua’dan ABD’ye göç etmişti. Rubio’nun babası Mario Rubio Reina barmenlik yaparken annesi Oriales Rubio da otellerde temizlik görevlisi olarak çalışarak ailenin geçimini sağlamaya çalışıyordu. Yani Rubio, göçmen bir ailenin çocuğuydu. Oğullarına daha iyi bir yaşam sunmak isteyen aile, Rubio sekiz yaşındayken umudu Las Vegas’ta aramışlardı ancak umduklarını bulamamışlardı. Birkaç yıl Las Vegas’ta kalan aile, 1985’te tekrar Miami’ye dönmek zorunda kaldı. Rubio, burada 1989 yılında South Miami Lisesi’nden mezun oldu. Ardından da Florida Üniversitesinde siyaset bilimi alanında lisans derecesini tamamladı. 1996’da ise Miami Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden hukuk diplomasini aldı. Rubio’nun siyasete olan ilgisi 1998’de West Miami Şehir Komseri seçilmesiyle somutlaştı. Rubio’nun dünya görüşü kendi tarihi tarafından şekillenmişti. Rubio, bu durumu “Onlar sayesinde, dünya tarihinin en büyük ulusunun vatandaşı olarak doğma ayrıcalığına sahip oldum ve çocuklarının geleceğini hayatlarının amacı hâline getiren ebeveynler tarafından güvenli ve istikrarlı bir evde yetiştirildim.” sözleri ile açıklamıştı.
Siyasi hayatına 2000’de Florida Temsilciler Meclisine seçilmesiyle başlayan Rubio, 2006-2008 arasında Meclis Başkanı olarak görev yaptı. 2010’da ABD Senatosu’na seçilerek Florida’yı temsil etmeye başladı ve 2025’e kadar da görevini sürdürdü. 2024’te seçimi kazanarak ABD başkanlığına ikinci kez gelen Donald Trump tarafından Dışişleri Bakanı olarak aday gösterildi ve 21 Ocak 2025’e göreve başladı. Bu atamayla birlikte, ABD tarihindeki en yüksek rütbeli Hispanik Amerikalı unvanını kazandı. Hispanik kavramı, özellikle Latin Amerikalıları tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Rubio, 2016 yılındaki ABD başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin adaylarından biriydi fakat bu yarışı Trump’a kaybetti. Trump, Rubio’yu kendi eyaletinde yenmeyi başarmıştı.
Görsel 1: Marco Rubio, Annesi ve Kız Kardeşi Veronica ile Mezuniyet Pozu Veriyor.

Göçmenlik Karşıtı Bir Göçmen
İç politikada daha geleneksel aile değerlerini savunan Rubio, kürtaj ve eşcinsel evlilik gibi konuların ABD değerlerine zarar verdiğini savunur. Tecavüz veya ensest mağdurlarının kürtaj hakkı konusunda da bu sert tavrını takınarak bunun bir istisna oluşturmadığını söyler. Rubio, bu durumun bir trajediyi ikinci bir trajediyle düzeltilemeyeceğine inanır.
Rubio’nun senatoya seçilmesinde Washington’a meydan okuyan “çay partisi” dalgasının bir parçası olması rol oynadı. 2010’daki senato yarışı sırasında Cumhuriyetçiler göçmen dostu yaklaşımı nedeniyle Rubio’ya şüphe ile yaklaştı. Bu nedenden dolayı ciddi bir kampanya zedelenmesi yaşayan Rubio, söylemlerinde değişikliğe gitti. Zamanla bu değişiklik göçmen dostluğundan kendisinin de göçmen bir aileden gelip sıfırdan ABD’de yükselmesine rağmen göçmen karşıtlığına evrildi. Rubio, ilk senato konuşmasında ABD’ye gelen göçmenler için “Amerikan mucizesine” yer vermiş ve senatodan geçen ancak Temsilciler Meclisinde muhafazakârlar tarafından reddedilen göç yasasının hazırlanmasında önemli bir rol oynamıştı. Hatta belgesiz göçmen öğrencilerin belirli kriterleri karşılamaları hâlinde daimî ikamet izni alabilmelerini sağlayacak olan DREAM Yasası’nın bir versiyonunun ortak sponsorluğunu bile üstlenmişti.
Öte yandan diğer muhafazakâr görüşlerle de örtüşen şekilde iklim değişikliğini önemsemiyordu. Rubio’ya göre bilim insanlarının söylediğinin aksine, insan faaliyetleri iklim üzerinde değişiklikler gerçekleştirmiyor ve bu fikri “inanmıyorum” diyerek savunuyor.
Görsel 2: Dışişleri Bakanı Marco Rubio, 21 Ocak’ta Washington’daki Dışişleri Bakanlığı’na Varışında Konuşma Yapıyor.

Desteğini Deneyimine Borçlu
Marco Rubio, kendinden önceki dışişleri bakanlarından daha fazla deneyime sahip olması nedeniyle hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratların desteğini almıştır. Örneğin Demokrat Senatör John Fetterman, Rubio için X’teki sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımda Rubio’ya verdiği desteği “onaylanması için oy kullanmayı sabırsızlıkla bekliyorum” sözleri ile belirtmiş, dış politikada Rubio ile ortak noktalarda buluşan Senato Dış İlişkiler Komitesi üyesi Senatör Jacky Rosen de desteğini “Senatör Rubio’nun adaylığını desteklemeyi planlıyorum ve ulusumuzu güvende tutmak için onunla çalışmayı dört gözle bekliyorum.” sözleri ile açıklamıştır.
Rubio, Kua rejimine karşı sert tutumu ve Kualı muhaliflere verdiği destek ile Kualı Amerikalıların desteğini görmektedir. Öte yandan Rubio’nın serbest piyasa yanlısı politikaları ve düşük vergi önerileri de iş dünyası ve muhafazakâr ekonomik çevreler tarafından da destekçi kazanmasını sağlamıştır. Ulusal güvenlik ve güçlü dış politika söylemleri de savunma sanayii ve müdahaleci dış politika yanlısı grupların desteğini kazanmasını sağladı.
Görsel 3: Marco Rubio, Başkanlık Yarışında Destekçilerini Arıyor.

Bir Amerikalıdan Daha Amerikancı
Rubio, 2011 yılından beri Dış İlişkiler Komitesinde görev yapıyordu. Dolayısıyla uluslararası meseleleri yakından takip eden bir isimdi. Rubio, ABD’nin küresel sistem içerisindeki rolüne olan bağlılığını sıklıkla dile getirdi. ABD’nin küresel arenada aktif rol üstlenmesi gerektiğine inanan Rubio, İran, Rusya, Kuzey Kore ve Çin gibi ülkelerin ABD’nin çıkarlarına tehdit olarak görmektedir. Trump ile aynı çizgide ilerleyen Rubio, Çin’e karşı da yine Trump ile aynı bakış açısındadır. Rubio için “Amerika’nın karşı karşıya kaldığı en büyük, en gelişmiş düşman” Çin’dir. Çin Komünist Partisinin “yeni bir karanlık çağın” başlıca aktörü olduğuna inanmaktadır. Ayrıca Kua kökenli bir aileden gelmesi sebebiyle Rubio, komünizm karşıtı bir düşünce dünyasına da sahiptir. Ayrıca Çin’e karşı Tayvan’ın bağımsızlığını da desteklemektedir.
Aslında dış politikada Rubio ile Trump yönetiminin ayrıştığı bir çizgi görülmektedir. Trump, ABD müdahaleciliğinden ve askerlerin çatışma bölgelerinde bulunmasından memnun değildir. Rubio ise bu çatışma bölgelerine ABD’nin daha güçlü bir yaklaşım sergilemesi gerektiğini savunmaktadır. En net örneklerinden birisi de Suriye’deki ABD askeri varlığıdır. Trump, Suriye’den birçok kez çekilme niyetini dile getirdi. 2019 yılında Rubio, Trump’ı tam da bu mesele nedeniyle eleştirdi ve ABD çabalarını “terk etmekle” suçladı.
Bir başka çatışma alanı olan Ukrayna konusunda da ikili aynı fikirlere sahip değildi. Trump, görevde değilken yaptığı açıklamalarla ABD’nin Ukrayna’ya aktardığı yardımları sıklıkla eleştiriyordu. Göreve geldiğinde de bu yardımların yapılması hâlinde karşılığının da Ukrayna’daki değerli madenler olduğunu söyledi. Rubio ise savaşın ilk aylarında Ukrayna’ya destek için kampanyalar başlatan birisiydi. Dışişleri Bakanlığı koltuğuna getirilmesi konuşulmaya başlandığında ise Rubio, Trump’ın fikirlerine yakınlaştı.
İkilinin aslında aynı fikirde ve icraatta olmasına rağmen birbirleriyle karşı karşıya gelmelerine neden olan bir başka çatışma alanı da Gazze olmuştu. Rubio, Trump’ın ilk başkanlığı sırasında Trump’ı “İsrail karşıtı” olarak nitelendirdi. Rubio, Gazze savaşı sırasında da Biden yönetimini “İsrail’i sınırlandırmakla” suçladı. Rubio’ya göre Hamas’ın ortadan kaldırılması gerekiyordu. 16 Şubat’ta İsrail’e ziyaret karşılayan Rubio için Netanyahu önce “Sevgili dostum” demiş ve ardından da “Siyasi kariyeriniz boyunca İsrail’in büyük bir destekçisi ve ABD-İsrail ittifakının büyük bir savunucusu oldunuz.” diyerek övgüde bulunmuştu.
Aslında Rubio’nun bu çıkışları siyonist lobiye mesaj vermekten başka bir şey değildi. Daha önce denediği lakin başarısız olduğu ABD başkan adaylığı için hiç şüphesiz siyonist lobinin desteğine ihtiyaç duyuyordu. Bu sebeple bir siyonist kadar işgalci ama bir Amerikalı kadar demokratik (!) bir çelişki taşımak zorundaydı.
Bu çerçeveden bakıldığında Rubio’nun dış politika bakışının “şahin” olduğunu söylemek mümkün. Nitekim müdahaleci bir yaklaşımla 2003’teki Irak işgalini ve sonrasında Libya’ya yönelik askeri operasyonları desteklemişti. 2016 yılında eğer başkan adayı olur ve başkanlığı kazanırsa Suudi Arabistan’a Yemen’deki savaş için ABD kara kuvvetleriyle destek verebileceğini söylemişti. Kendi cümlesi ile “Amerika, tarihte kendi topraklarından ziyade özgürlüğü genişletme arzusuyla motive olan ilk güçtür.”
Türkiye ile ilişkiler meselesi de Rubio’nun eleştirilerinin odağında yer aldı. Özellikle Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasını sıklıkla eleştirdi. Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı sırasında Trump’ın bölgeden asker çekmesine karşı çıktı. Öbür taraftan da Rubio, Türkiye için hassas meselelerden birisi olan Ermeni olaylarının “soykırım” olarak tanıyan yasaya oy veren senatörlerden birisiydi. Türkiye’nin Rusya’dan S400 almasıyla birlikte başlayan yaptırım sürecinde aktif rol aldı.
Rubio, Venezuela ile Türkiye arasındaki yakın ilişkiyi “suç planı” olarak tanımladı. Hatta 2019 yılında Rubio, Venezuela Devlet Başkanı Maduro hakkında Türkiye’ye nota verilmesi teklifinde bile bulundu. Kıbrıs’ta Kapalı Maraş’ın açılmasını eleştirdi, 2019 yılında Biden yönetimine yazılan mektupta Kıbrıs sorunun iki devletleri çözümüne karşı çıkanlar arasında yer aldı. Türkiye tarafından kırmızı bültenle aranan FETÖ’cü Enes Kanter ile görüşme gerçekleştirdi. 2019 yerel seçimleri sırasında Ekrem İmamoğlu’na yönelik destek açıklamasında bulundu.
Rubio’nun Türkiye’ye yaklaşımda görüntüsel bir onaylamanın olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Rubio, 2015 yılında Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi sonrasında Türkiye’ye hava savunma sistemleri gibi desteklerin verilmesi gerektiğini söyledi. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda Türkiye’nin rolünü takdir eden Rubio, Bayraktar İHA-SİHA’ların etkinliğini de övdü. Türkiye’nin bu politikalarının övülmesinin ardında Rusya’nın köşeye sıkıştırılması ve Türkiye’nin daha da kışkırtılmaya çalışılması gibi nedenlerin olduğunu söylemek mümkün.
Hâlihazırda Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin gergin bir dönemi yaşanıyorken Rubio’nun yaklaşımı ve ABD dış politikasının Trump döneminde nasıl şekilleneceği önemli bir soru barındırıyor. Bu soru ve gerilim, Biden döneminde Türkiye’ye uygulanan diplomatik ambargonun yerini Trump döneminde diyalog mekanizmasının yeniden işlevsel hâle getirilmesi ile birlikte kademeli şekilde ilişkilerin düzeltilmesine olanak sağlayacaktır.
Görsel 4: Başkan Yardımcısı JD Vance, 21 Ocak Sabahı, Senatonun Adaylığını Oy Birliğiyle Onaylamasının Ertesi Günü, Marco Rubio’yu Dışişleri Bakanı Olarak Yemin Ettirdi.

Trump Sonrası Muhafazakâr Rekabet
Rubio, Trump sonrasında ABD başkanlığına aday olmaya hazırlanan isimlerden biri olarak öne çıkıyor. Bunun için siyonist lobinin çıkarlarını gözeten bir politika inşa ederken daha muhafazakâr-milliyetçi-popülist söylemlerle kitlesel desteğini artırmaya çalışıyor. Öte yandan kendisi gibi genç ve kendisinden daha muhafazakâr çizgide bulunan JD Vance gibi rakipleri bulunuyor. Muhafazakâr-milliyetçi söylemler, popülerliğini artırmaya devam ederse Trump’ın varisi olmak için bu iki ismin yanına eklenen başka isimler de görmemiz oldukça mümkün.
Görsel 5: ABD Başkanı Donald Trump, 4 Kasım 2024’te Düzenlenen Bir Kampanya Mitinginde, ABD Senatörü Marco Rubio’nun Konuşmasını İzliyor.

Özge İrem Coşkun, Türkiye Araştırmaları Vakfı araştırmacısıdır.

