“Orta Doğu siyasetinde öne çıkan azınlık gruplarından biri olan Dürzi toplumu, tarihleri boyunca önemli dini ve siyasi aktörlere sahip oldu. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Lübnan, Suriye, Ürdün ve Filistin’e dağılan Dürziler modern dönemde farklı yönetimler altında aynı mezhebe fakat farklı kimliklere ait oldular. Lübnan dışında ise siyasi otoritelerini kaybederek, dini çatı altında varlıklarını sürdürdüler. Velid Canbolat, Lübnanlı bir Dürzi lider olarak bugün siyaseten dağılmış olan Dürziler arasındaki en güçlü ve sıra dışı liderdir. İç savaşa komutanlık edecek kadar cesur ancak bir o kadar da mütevazı ve sevecen bir tavra sahip olan Velid Bey, bugün yalnızca Lübnan Dürzileri için değil, bölgedeki diğer Dürzi toplulukları için de kritik bir role sahiptir.”
Fotoğraf 1: Dürzi Lider Velid Canpolat’ın Verdiği Bir Röportajından Kare
Lübnan-Filistin-Suriye Ekseninde Bir Hayat
Velid Canbolat, 7 Ağustos 1949 yılında Lübnan’ın Şuf kazasına bağlı Muhtara kasabasında dünyaya geldiğinde İsrail, Filistin’i işgal etmiş ve Lübnan’a sarkmaya başlamıştı. Canbolat sakin bir çocukluk geçirse de Lübnan’da 1950’lerde ve 60’larda yaşanan iç karışıklıklara yakinen şahit oluyordu. Zira babası Kemal Canbolat, oğlu doğduğu tarihte Dürzileri siyaseten yükselişe geçirecek Dürzi İlerlemeci Sosyalist Parti’yi kurmuş, seküler bir devlet talebiyle, “bir mezhepsel egemenliğin yerine diğerinin geçmesi”ni engellemeyi hedeflemişti. Bu anlamda sosyalist hedefler doğrultusunda, Kemal Canbolat siyasi mezhepçiliği kesin bir dille reddederek mezhepsel ilkelerin dini arenada korunması gerekliliği savunuyordu. Dolayısıyla da mezhepsel saikler üzerine kurulmuş Lübnan’da Kemal Canbolat’ın karşılaştığı zorluklar, Velid’in siyasi tecrübe kazanmasında da rol oynuyordu. Yirmili yaşlarına geldiğinde Velid Canbolat da babası gibi sosyalist – seküler temelli bir ideolojiden beslenmiş, Arap milliyetçiliğinin de yıkılmaz savunuculuğunu yapan, aynı zamanda da Lübnan’daki zaim kültürünü devam ettirecek olan genç bir lider adayıydı.
Fotoğraf 2: Velid Canpolat Babası Kemal Canpolat ile Birlikte Oturuyor

1977 yılında Lübnan’da başlayan iç savaştan iki yıl sonra Kemal Canbolat’ın öldürülmesi 28 yaşındaki Velid Canbolat’ın karizmatik liderliğinin başlangıcını oluşturan en önemli tarihi olay olarak kaydedildi. Babasının ölümüyle birlikte parti yönetimini devralan Velid Bey’in liderlik karakterinin olmadığı, babası gibi askeri siyasi ve karizmatik bir Dürzi lider olamayacağına dair çok sayıda öngörü ortaya atıldı. Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde siyaset bilimi eğitimi alan Velid Canbolat’ın rahat giyim tarzı, gece hayatının olması ve siyasetten uzak duruşu, Dürzilerin pasif bir lideri olduğu izlenimi bırakmıştı. Velid Canbolat ise, mezun olduktan sonra An-Nahar gazetesinde çalışma hayatına başlayarak Lübnan’a dair gözlemlerini ve planlarını hazırlıyordu. Diğer taraftan Velid Bey, Lübnan’daki kırılgan siyaseti ve dış müdahalecileri tahlil edebilecek bir portföye sahipti. Nitekim kendisi son dönem Osmanlı devlet adamlarından biri olan Emir Şekib Arslan’ın torunu, Kemal Canbolat gibi kendi topluluğunu aşan bir desteğe sahip olmuş bir siyasi aktörün oğluydu. Bu nedenle de 1982 yılında kendisine düzenlenen suikast eyleminden sağ kurtulması ve Lübnan iç savaşı boyunca elde ettiği başarılar neticesinde Dürzilerin tek lideri olma vasfını elde etmişti. Diğer taraftan Velid Canbolat’ın babasından miras kalan mezhepler üstü siyasi anlayışı ve Arap milliyetçiliğine olan bağlılığı Filistin davasına da sıkı sıkıya tutunmasına sebep oldu. Bununla birlikte Velid Canbolat, her ne kadar iç savaş boyunca Ulusal Cephe’nin içinde yer alan Sünni milisler, solcu gruplar ve Şii EMEL milisleriyle, ayrıca 1982 yılında Lübnan’dan çıkarılmasına kadar Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile ortak hareket etmiş olsa da Dürzi toplumunun güvenlik ve refahını önceliyordu. Bu nedenle de kendisine yapılan suikast girişiminin suçlusu olarak Suriye’yi görse de 1983 yılında İsrail işgalinin Şuf dağına kadar uzanmasına karşı Suriye’den silah desteği almayı tercih etti.
Fotoğraf 3: Dürzi lider Velid Canpolat’ın Babası Kemal Canpolat Takipçileri ile Sohbet Ediyor

İç savaş sonrası yapılan Taif Anlaşması Velid Bey ve babasının arzuladığı mezhepçi olmayan siyasi sistemi karşılamadı ancak Müslüman-Hristiyan dengesi sağlanmış oldu. Bu doğrultuda iç savaşta diğer Dürzi lider Talal Arslan’a karşı üstünlük sağlayan Velid Canbolat siyasi hayatına Refik Hariri hükümetinde mülteciler bakanı olarak devam ederken parlamentoda Dürzi siyasetinin aşama aşama yükselmesine katkı sağladı. Hariri’nin öldürülmesi sonrasında ise iki siyasi kutba ayrılan Lübnan’da tarafını Saad Hariri’den yana seçerek 14 Mart hareketine katıldı. Bu süreçte 2000 yılından sonra Suriye ile olan inişli çıkışlı ilişkisinde de nihai noktayı koymuş ve şiddetli bir şekilde Beşar Esad karşıtı olduğunu ilan etmişti. Ancak Velid Canbolat’ın 14 Mart hareketiyle olan birlikteliğinin kısa sürmesi ve 2011 yılında Saad Hariri blokundan ayrılarak Esad’la ve Hizbullah’la yeniden diplomatik ilişkiler kurması ülkenin iç siyasetinde şok etkisi yarattı. Velid Bey, her ne kadar Lübnan’da siyasi çıkışlarla karşı karşıya kalsa da Suriye rejimiyle Arap Baharı’nın başlangıcına kadar ilişkilerini sürdürdü. Arap Baharı’yla birlikte ise kırılgan ilişkilerin kopma Canbolat, Suriye muhalefetini destekleyerek Esad karşısında pozisyonunu aldı. Aynı bağlamda Hizbullah’ın 2013 yılında Suriye rejimi tarafında savaşa girmiş olması, Canbolat’ın eleştirilerinin merkezini oluşturdu.
Velid Canbolat’ın bölge siyasetindeki dengeleri takip edip, yeni ittifaklara yönelmesindeki en kayda değer tarih ise 7 Ekim 2023 yılı oldu. HAMAS’ın İsrail’e karşı başlattığı Aksa Tufanı operasyonunda, her ne kadar Suriye rejimiyle yollarını keskin bir biçimde ayırmış olsa da İsrail’in Lübnan’ı tehdit etmesi nedeniyle Hizbullah’a olan desteğini ilan etti. Hizbullah’ın Güney Lübnan’da İsrail’le yürüttüğü savaş boyunca her seferinde Direniş’in yanında olacaklarını dile getirmesi, İsrail’in bölgede giderek büyüyen bir tehlike olduğunun farkında olmasıydı. Bu nedenle de güçsüz bir Lübnan Ordusu yerine Hizbullah, Velid Bey için ulusal güvenlik açısından vazgeçilmez bir faktördü. Bununla birlikte Hasan Nasrallah’ın İsrail’e karşı uyguladığı başarısız stratejisi, uğradığı yenilgi ve nihayetinde korkunç ölümü, Velid Bey’in Hizbullah’la arasında makas açmasına neden oldu. Canbolat için artık Hizbullah İsrail’e karşı savaşabilecek yegâne güç değildi.
Canbolat’ı bölge siyasetinin gündemine düşüren bir diğer kayda değer gelişme ise hiç şüphesiz 8 Aralık 2024’te Suriye’de Esad rejiminin son bulmasıydı. Muhaliflerin Şam’a hızlıca ilerlemesiyle elde edilen zafer, Beşar Esad’la olan husumeti nedeniyle Canbolat için de intikamının alındığı anlamını taşıyordu. Bununla birlikte 22 Aralık’ta Suriye’ye giden Velid Canbolat, sadece zafere ortak olmak için gitmemişti. Canbolat, İsrail tehdidiyle karşı karşıya kalacak olan Suriyeli Dürziler için taşıdığı kaygıları da iletmek istedi. Nitekim kısa bir süre sonra Suriye Dürzileri bölgenin gündemine oturacak, İsrail Suriye’nin yerli halkı olan Dürzileri kullanarak Suriye’nin batısını işgal edecekti. Suriye’ye ilk resmi ziyareti yapan Lübnanlı siyasi lider olarak Velid Canbolat, dedesi Emir Şekib Arslan’ın “Hatıralarım” isimli kitabını Ahmed eş-Şara’ya hediye ederken kafasında da yeni devletin azınlık stratejisinin nasıl olması gerektiğine dair sunacağı fikirleri vardı.
Fotoğraf 4: Velid Canpolat, Dürzi Topluluğunun Dini Liderleriyle Yaptığı Görüşmenin Ardından Düzenlediği Basın Toplantısında Konuşuyor
Türkiye’ye ve Bölge Siyasetine Bakışı
29 Ocak 2025’te Beyrut’un Clemenceau bölgesindeki evinde ziyaret ettiğim Velid Canbolat, her zamanki gibi mütevazı bir şekilde karşılayıp sorularımı cevapladı. Bir önceki görüşmemde Lübnan’a ve bölgenin geleceğine dair karamsar bir tablo çizmiş olsa da bölgede değişen konjonktür Velid Bey’in de planlarını değiştirdiğini ve daha umutlu olduğunu gösteriyordu. Bu bağlamda öncelikle “yeni Lübnan” hakkındaki düşüncelerini sorduğumda Canbolat, “artık Hizbullah’sız bir devlet istiyoruz!” cümleleriyle başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
- “Şu an İsrail Lübnan için hâlâ en büyük tehdit. Belki yakın zamanda topraklardan çekilir ancak ne zaman isterse Hizbullah’ın silahlarını öne sürüp bir şekilde yine savaşı başlatır. Çünkü Hizbullah hala mevcut ve Lübnan Ordusu çok yavaş ilerliyor. Bunun dışında İsrail’le aramızda 13 bölgede sınır anlaşmazlığı var. Bu nedenle de İsrail tehlikesini Lübnan’dan uzak tutmamız gerekiyor. Yani siyasi parti olarak Hizbullah’a evet ama Hizbullah’ın silahlarına hayır!”
- “Yeni Lübnan için ise yeni hükümetin teşekkülü kadar yeni yüzleri barındırması da önemli. Nevaf Selam, Uluslararası Adalet Divanı’nın başkanıydı. Yani Netanyahu’yu yargılayan kişiydi. Bu nedenle de Nevaf Selam’ın İsrail karşıtlığı Lübnan için de çok büyük önem taşıyor. Ancak her şey daha çok yeni ve gelişmelere bakmak gerekiyor. Lübnan şu an büyük bir ekonomik krizde ve reforma ihtiyacı var. Ama bundan da önce Lübnan Ordusu’nu güneye yerleştirmek gerekiyor. İsrail Gazze’yi yok etti, şimdi de Batı Şeria’yı tehdit ediyor. Lübnan’ı zaten terk etmedi. Yani önce güvenlik. Güvenlik olmadan reform da olmaz!”
Velid Canbolat’ın Lübnan’dan bahsederken İsrail merkezli konuşması “yeni Suriye” ile ilgili düşüncelerini dile getirirken de hissediliyordu. Buna rağmen Hizbullah’sız bir Lübnan kadar Esad’sız bir Suriye, bölgenin geleceğinin çizilmesi noktasında Velid Bey’i de heyecanlandırmıştı. Buna rağmen Canbolat, “yeni Suriye’den beklentiniz nelerdir?” sorusuna temkinli bir cevap vermeyi tercih etti:
- “54 senelik bir rejimin yıkılmasından bahsediyoruz. Allah’a şükürler olsun. Ancak öncelikle Uluslararası Toplum’un yeni hükümeti tanıması ve desteklemesi şart. Çünkü Kuzey’de hâlâ kurtarılmamış bölgeler var ve bu çatışmayla değil, ancak diplomasiyle çözülür. SDG, Amerika tarafından desteklenen bir örgüt ve çatışmanın bir çözümü olmayacak. Suriye’deki Kürt meselesi çok eski. Kürtler, BAAS döneminde tanınmadılar ve bir kimliğe sahip olmadılar. Aksine BAAS onları Araplaştırmak istedi. Şimdi ise Kürtlerin taleplerinin göz önünde bulundurulması ve haklarının garanti altına alınması yeni hükümet için daha iyi olur. Çünkü Suriye’nin bölünmesi düşünülemez. Tabi burada yine İsrail ve Amerika’nın Suriye için ne düşündüğünü bilmek gerek. Bölünmüş Suriye mi, yoksa tek bir yönetim biçimine sahip Suriye mi işlerine gelecek?”
Velid Bey için Suriye meselesinde öne çıkan bir diğer mesele ise Suriye’nin Dürzi halkıydı. Her ne kadar 22 Aralık’taki ziyaretinde Süveyda’ya uğramamış olsa da yeni hükümetle Dürziler konusunda istişare etmemiş olması düşünülemezdi. Gelecekte Lübnanlı Dürziler ile Suriyeli Dürziler arasında ilişkilerin gelişmesi kaçınılmaz olacaktı. Velid Bey, İsrail’in Dürziler’e yönelik planına karşı şöyle bir pencere açtı:
- “Suriye’nin Dürzileri Arap Müslümanlardır. Ahmed el Şara’nın yeni hükümette Dürzilere bir alan açması gerekiyor. Lübnanlı Dürzilerle Suriye’dekiler arasında ailesel bağlar ve kültürel ilişkiler hep vardı ancak çok güçlü siyasi ilişkiler olmadı. Ancak bundan sonraki süreçte Suriyeli Dürzi siyasiler de görünür olacak. Ve inşallah Suriyeli Dürziler İsrail’in planlarına dahil olmayacaklar. Şu an en dikkat edilmesi gereken şey, Dürziler’in Şam’dan başka bir otoriteye bağlanmamaları.”
Her ne kadar Velid Canbolat, Suriyeli Dürzilerin siyasi lideri olmayı planlamasa da uzun vadede Suriye – Lübnan hattında Dürziler için mesafe katetmek durumunda olduğunu biliyor.
Son olarak Velid Bey’e “peki ya Türkiye?” diye sordum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığı görüşmeden büyük bir memnuniyetle ayrıldığını söyleyen Velid Canbolat için Türkiye Orta Doğu’da merkezi konumda. Ancak Canbolat’a göre Türkiye’nin tek başına hareket etmesindense bölgesel ortaklığı çok önemli:
- “Suriye’nin desteklenmesi konusunda Türkiye’nin Suudi Arabistan’la birlikte iş birliğine gitmesi elzem. Suudi Arabistan mihver ülkelerden biri ve diğer Arap devletleri üzerindeki etkisi büyük. Bu nedenle de Türkiye’yle birlikte hareket etmesi ve ortaklığa gitmesi herkesin faydasına olur.”
Velid Canbolat, Lübnan’da yüzyıllardır var olan ve ileri gelen Canbolat ailesinin bir ferdi olarak siyasi otoriteye ve meşruiyete sahip bir isim. Orta Doğu’daki diğer azınlık halkların siyasi yapılarına baktığımızda Velid Bey’in pozisyonu daha net anlaşılıyor. Kendisi yakın zamana kadar siyaseti uzaktan takip etmek istese de artık yeni gelişmeler bağlamında yeniden rol oynamak durumunda. Alacağı aksiyonun planlı ve stratejik ilerlemesi ise yalnızca Dürziler için değil, bölgedeki diğer halklar için de dönüm noktası olacak. Her ne olursa olsun Velid Canbolat, bölgede sıra dışı bir aktör olarak ağırlığını hissettirecek.

